Filmlerdeki gibi perdenin arkasından vuran ışıkla uyanmak isterdim ama burada ne sabah yüzüme vuracak bir güneş vardı ne de uyanacak halim. Başım çatlıyordu, burnum akıyordu ama peçete uzanacağım kadar yakınımda değildi, boğazım ağrıyor ve yutkunamıyordum.
Ha bir de büyükannem vardı. Söylemeyi unutmuştum, ben buraya ilk geldiğim gün o da hemen büyükteyzemin yanına gitmişti. Kendinden küçük olduğu ve yalnız olduğu için onu kontrol ediyordu sanırım. Sabah gelip benim bu halimi görünce de yataktan çıkmamı yasaklayıp, çorba kaynatmaya aşağı inmişti. Hoş itiraz edecek de gücüm yoktu çünkü bedenen ve ruhen bitkindim.
Elimi yatağın içinde dolandırıp nerede olduğunu bilmediğim telefonumu aramaya koyuldum. Kaç gün olmuştu bilmiyordum ama birden bire ortadan kaybolmuş olmamın haberini hâlâ yapıyorlar mıydı merak ediyordum. Hem beni sevenler hâlâ bir haber bekliyorlar mıydı acaba?
Kilidi olmayan ekranı sürükleyip telefonumda yüklü olan bir sosyal medya hesabıma girdim. Anında yüzlerce mesaj, bildirim dolmuştu ekrana. Ellerim titriyordu. Nefesim düzensizleşmişti. En son attığım ve daha önce hiç bu kadar yorum almadığım fotoğrafa tıklayıp yorumları okumaya başladım.
Birçok dilde yazılmışlardı. Okuyabildiklerimde yazanların arasında beni bekleyenleri görmek güzeldi. Neden gittiğimi soranlar ve bana güvendiğini yazanlar vardı ama çoğu kalbini kırdığımı, bir daha geri dönmememi söyleyenlerle doluydu. Nefret yorumlarını saymıyordum bile. O kadar kötü şeyler yazanlar vardı ki. Kimse böylesini hak etmezdi.
Sehunla kavgamızın üzerine bu yorumları okumak gibi bir saçmalık yapmamalıydım. Zaten bütün gün aklımda Sehun dolaşıp duracaktı şimdi de bunlar eklenmişti. Sahi Sehun ne yapıyordu acaba?
Gerçekten şu an onun ne yaptığını merak edecek kadar aptallaşmıştım. Ve buna inanamıyordum. Saçma sapan bir şey yüzünden tartıştığımıza da. Hatta direkt olarak tartıştığımıza inanamıyordum. Neden bir günümüz normal geçmiyordu? Neden normal insanlar gibi olamıyorduk? Hep bir şeyler çıkıyordu ama bu sefer ben haklıydım. Özür dilemek yerine burada hastalıktan gebermeyi tercih ederdim.
Kapı hafifçe tıkladığında büyükannemin geldiğini sanarak toparlanmaya çalıştım. Ama gelen elindeki tepsiyle çorba getiren Jongin'di. Kendimi geri yatağa bırakıp elimi tuvalet kağıdı rulosunu almak için uzattım.
"Ne yapıyorsun sümüklü?"
Burnumu iyice çektim ve onun yüzünü buruşturmasını izledim.
"Sümüklerimi silmek için peçeteye uzanmaya çalışıyorum."
Elindeki tepsiyi masaya bırakıp peçete rulosuna uzandı.
"Benden istemeliydin. Beyin gücünle hareket ettirebileceğini falan düşünmüyorsun herhalde?"
"Keşke beyin gücümle bir şeyler yapabilseydim. Yapacağım ilk şey Sehun'u öldürmek olurdu."
Beni oturur pozisyona getirip arkamdaki yastığı düzeltti.
"Birileri yine sinirli anlaşılan. Neyin var?"
O yatakta kendine yer açıp bana çorbayı içirirken bende ona olanları anlattım.
"Baekhyun bir kez olsun bana Sehun'la normal bir konuşmanızı anlatacak mısın? O günü merakla bekliyorum da."
Ağzımı yakan çorbanın etkisinin geçmesini bekledim.
"Üzgünüm ama bu şekilde giderse anlatamayacağım."
"Sevgili değilsiniz hatta aranızdakine bir şey bile diyemiyorsunuz- ah üzgünüm bu konu hassas. Her neyse yani nasıl her seferinde bu şekilde kavga ettiğinizi bile çözemedim. Ama bu sefer Sehun'un haksız olduğu belli."