Karanlığın Prensi

77 10 15
                                    

Ormana attı kendini. Zar zor adım atıyordu. Kendinde değilmiş gibi hissediyordu. Başına gelenlere pek bir anlam veremiyordu.

Canının yandığını hissetti. Kalbinde bir yerde bir şeyler kopmuştu sanki. Ailesi bir anda ortadan kaybolmuştu. Bu da yetmezmiş gibi evlerinin duvarında kan ile yazılmış bir not vardı. O notu görüp okuduktan sonra bu hale gelmişti. Her şeyin bir yalandan ibaret olduğunu anlamak istemiyordu. Buna inanamıyordu.

Duvara yazılan tek bir not tüm hayatını değiştirmişti. Duvarlar üzerine üzerine geliyor gibi hissediyordu. Yaşam enerjisi sönmüş, yolunu kaybetmişti. Kulaklarında bir ses dur yapma gitme yanlış yoldasın her şeyin bir açıklaması var dese de daha fazla dayanamayan bedeni kendisini dışarı atmıştı. Evden garip bir şekilde yükselen sesler duyuyordu. Anlamsız gelen sesler kulaklarında yankılanıyordu. Nereye gideceğini bilmiyordu. Ne yapacağını bilmiyordu. Evin arkasında bir orman vardı. Kendisini ormana attı. Koştu... Koştu... Koştu... Nefesi kesilene dek koştu.

En sonunda durması gerektiğini hissederek durdu. Etraf karanlıktı ama nasıl hiç bir şeye çarpmadan buraya kadar gelebildiğini anlayamamıştı. Nefesini dizginleyip etrafı izledi. Karanlığa alışan gözleri sadece bir metre ötesinde ne olduğunu fark edebiliyordu.

Sinirle yere attı kendini bir ağacın dibine sindi. Korkuyordu... Hemde hiç olmadığı kadar çok korkuyordu. Geri dönmekten ve tüm bu yaşadıklarının gerçek olmasından korkuyordu. Peki ya gerçek değilse ne olacaktı. Kimseye anlatamayacak anlatsada anlamayacak ve belki de deli olduğunu düşüneceklerdi. Hangisi daha kötü bilmiyordu. Hayatının yalan olması mı?yoksa bir deli olması mı?

Elleri ile yüzünü kapadı. Delirmek üzereydi. Karanlık her zaman onu korkutmuştu. Gece lambası olmadan uyuyamazdı. Ama şimdi ilk sığındı şey karanlık olmuştu. Hissetmişti yada o öyle olduğunu sanmıştı. İçinde bir yerlerde karanlığı seven ve karanlıkta yaşamak için can atan bir kız vardı. Huzur bulmayı, sakinleşip her şeyin yoluna gireceğini hissetmek için girmişti bu ormana ama içi içini yiyordu. Başına gelecekleri bilmediğinden.

Sessizlikte hıçkırıkları yankılandı ilk önce daha sonra ise bir biri arkasına gelen hıçkırıklar takip etti. Gözlerinden akan yaşlara mani olamayarak devam etti. Ne kadar ağladı bilmiyordu. Onu bu halden kurtaran şey duyduğu bir ses olmuştu. İçinden hangi deli bu saate ormanda tek başına olabilir ki diye düşündü. En büyük cevap kendisi olsa da onun dışında birisi de vardı.

Bir hayvan olabilir diye düşündü. Ormanda vahşi bir hayvanın olmasından ise bir insanın olmasını yelerdi. Korkusundan etrafa bakındı, dikkat kesilmişti. Hiç bir şey görmüyordu. Bu da onun daha da panik olmasına sebep olurken ikinci bir sesle yerin dibine girmek istedi. Dizlerini kendisine çekti ve sıkı sıkı sarıldı. Tek yapabildiği buydu.

İçinden annesinin ona sarıldığını düşledi. Başını okşayıp yanağına bir buse kondurduğunu düşündü. " Her şey geçecek." dediğini duydu. Sesi huzur veriyordu. Bir dakika bu annesinin sesi değildi. Onun böyle bir şey söylediği düşlememişti. Korkuyla açılan gözleri yanındaki yabancının varlığıyla telaşa düşen bedenine eşlik etti.

İçinden attığı sessiz çığlıkları arasında büyüyen mavi gözleri, dilinin tutulmasına neden olmuştu. Ne diyeceğini bilmez bir haldeydi. Şimdi ne olacaktı. Karşısındakinin bir katil olmaması ve yardım sever bir insan olması için dua ediyordu.

Yüzünün sadece bir kısmını görebiliyordu. Diğer kısımları ise karanlık eşsiz bir güzelliği gizlemek için kapatmıştı sanki. Oldukça belirgin olan yüz hatları vardı. Karanlıkta kusursuz görünen bu yabancıyla daha önce hiç karşılaşmamamıştı.

Sessizliği bozan kişi yanında ki yabancı olmuştu. " Neden benim topraklarımdasın? Çirkin şey."

Sözlerini idrak eden beyni alev almış bir ev gibi alarma geçmişti. Çirkin şey mi? Kim olduğunu bilmediği bir yabancının çirkin olduğunu yüzüne vurması sinirlerini bozmuştu. Aynı zamanda da yaşadığı garip olayı bir nebze de olsa unutturmuştu.

" Sen kimsin? Üstelik bu orman nasıl senin toprağın olabilir ki."

Daya önceden de girdiği bu ormanın böyle özel bir mülk olmadığını iyi biliyordu. Aklıyla dalga geçmeye çalışan bu yabancıyı aynı zamanda da yalancı olarak tanımladı.

" Bu ormanda yaşadığım karanlık şato da babama ait yani otomatikman benim oluyor çirkin şey. Ve sen hala bana bir cevap vermedin."

İçimde bulunduğu garipliği anlatacak kelimeler bulamıyordu. " Sadece... Yolumu kaybettim." içinden geçen tek doğruyu dile getirdi. Kaybolmuştu. Yolunu bulamayan bir balık gibi hissediyordu kendisini eğer sudan çıkarsa ölürdü. Suda yaşamaya devam ederse bir avcıya yem olurdu. Her iki durumda da ölüm vardı. Tek yapabildiği ölüm şeklini seçmekti.

Yabancı onun yaptığı gibi yapıp sırtını ağaca verdi. Ondan taraftaki dizini kaldırdı diğerini de yere uzattı.

"Sadece sus ve gerçekten konuşmak istediğinde bırak kelimeler dudaklarından firar etsin."

Dediklerini düşündü. İstediğini yapıp susmaya karar verdi. Duyguları kabarıyordu. En azından karanlıkta yanlız değilim diye avutmaya çalıştı kendini, bir süre. Biraz zaman geçtikten sonra da ruhunu serbest bıraktı.

"Karanlık uzun zaman sonra ilk defa bana bu kadar iyi gelen tek şeydi. " dedi. Başı öne eğik dizlerine biraz daha sarıldı güzel kız. Yanında ki yabancının varlığı onu rahatsız etmiyordu aksine daha çok huzur verdiğini hissediyordu.

" Garip... Hemde çok garip. " dedi yanındaki yabancı çocuk. Oysaki o da karanlığı hiçbir şeye değişmezdi.

" Garip olan ne? Karanlığı sevmem mi?" dedi kız. Ağlamaktan kızaran gözlerini yanındaki yabancıya çevirdi. Dizlerinin üzerinde ellerini ileriye itti. Başını yana çevirdi. Artık ağlamıyor sadece yanındaki yabancının verdiği huzurun tadını çıkarıyordu. Garip bir enerjisi vardı.

" Garip olan karanlığı sevmen değil çirkin şey. Garip olan... " sesi sona doğru kısılmış ve kızın yüzüne doğru iyice eğilmişti. Gözleri ilk dudakların da daha sonra da masmavi gözlerinde kilitlendi.

Uzun süren bakışmalarından sonra kız gözlerini kapattı. Yanında ki yabancı ise kulağına doğru eğilip son sözlerini sarf etti. " Benim gerçek olmamam." Bulanık olan beynini daha da çok bulandırdı kızın. Kendisinin bile gerçekten var olduğundan şüphe ederken onun gerçek olup olmadığını nasıl anlayacaktı.

Boynunu okşayan nefesini hissetmediğin de kız yavaşça araladı gözlerini etrafına baktı. Yoktu... Gitmişti... Ayağa kalktı. Seslenmek istedi ama adını bile bilmiyordu.

" Şimdi seninle bir oyun oynayalım çirkin kız. Kazanırsan ölürsün. Kaybedersen kaderin benim elimde olur? Anlaştık mı?"

Beyninin içinden seslendi bu sefer yabancı çocuk. Garip bir duygu oluştu içinde, sesini beyninin içinden duymak, garip bir hisdi.

Karanlığın PrensiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin