Hehehehehe selam abazalar ben geldim :Dd
"Aç ağzını."
"Aaa!"
Chanyeol elinde tuttuğu çubuğuyla ağzıma yemek tıkıştırdı. Bende yemeği çiğnerken ağzımın kenarından akan suyu elimin tersiyle sildim sonra da Chanyeol bakmazken pantolonuma sürdüm. Mendilim yok ne yapayım yani?
Harabenin kapısının önünde oturmuş beraber yemek yiyorduk. Bo ise kenarda, telefonumu almış dizi izliyordu. Chanyeol tekrar bana yemek yedirecekti ki elimle durdurdum ve, "Yeter." dedim. "Ama yemek bitmedi aç ağzını bakayım,"
"Doyd-uah!" Chanyeol lafımı tamamlamadan ağzıma yemeği tıkıştırmıştı. "Zehir koydun dimi içine bunun o yüzden yediriyorsun?" dedim. "Hayır, yemek çiğnerken çok tatlı gözüküyorsun." dedi Chanyeol. Bo ona tepki olarak havladı. "Ne dedi?" diye sordu Chen. "Aptal aşık." dedi. "Gerçekten mi?" dedi Chen.
"Hayır, dediği şeyi duymak istemezsin." dedim. "Ama ima ettiği şey buydu, değil mi Bo?" Bo bana baktı ve kötü bakışlarımı görünce kafasını sallayıp dizisine döndü.
Chanyeol tekrar bana yedirmek için çubuğuyla et tutmuştu ki, "Doydum Chanyeol, cidden." dedim. Chanyeol bana baktı sonra omuz silkip kendi yedi. Kolumdaki saate baktım, saat daha ikiydi. Derin bir nefes aldım, Chanyeol iç çekmemle bana baktı. "Ne oldu?" dedi ama ne olduğunu çok iyi biliyordu. "Jongdae bugün gidecek." dedim. Miranda'ya yaptığımız balonun üzerinden bir hafta geçmişti ve Jongdae dediği gibi bugün gidecekti. "Gece yarısı arabasıyla yola çıkacağını söyledi." dedim.
Chanyeol yanıma yaklaşıp elimi tuttu, "Neyden endişeleniyorsun?" dedi. Cidden bakışlarım bunu yansıtıyor muydu? "Jongdae," dedim. "Kimseyi tanımadığı bir ortamda çok gergin oluyor, oraya alışması çok zor olur. Hem yanında Jonghyun olsa bile son senelerde yanında hep biz vardık, derdinden en iyi biz anlayabiliyoruz. Bahsettiği her şeyi biz en iyi anlıyoruz. Orada kendini çok yalnız hissedecek..." Chanyeol gözlerimin dolduğunu görünce bana sarıldı ve saçlarımı öptü. "İyi olacak Baekhyun. O kendi başının çaresine bakacaktır. Bir yerden sonrası herkes ona alıştığı zaman kendisini evinde gibi hissedecektir."
"Ama öyle olduğu zamanda bizi unutacak." dedim. Chanyeol bir şey demedi, sessizliği doğru söylediğimin kanıtıydı. "Belki de bu akşam ona güzel bir veda partisi hazırlamalıyız ha?" dedi Chanyeol. Kafamı kaldırıp ona baktım, "Gerçekten mi?" dedim, bunu onun teklif etmesi şaşırtıcıydı.
"Evet. Miranda'ya yaptığımız gibi bir davet hazırlarız, onun tüm tanıdıklarını çağırır ve buradaki son gününü güzel geçirmesini sağlar-"
"PARK CHANYEOL!" Sokağın ucundan kalın bir sesin öfkeyle bağırmasıyla yerimizde sıçradık. O tarafa baktığımızda, Jongdae'nin bu tarafa doğru hızlı adımlarla geldiğini gördük. İkimizde ayağa kalktık, Jongdae önümüzde durduğu anda Chanyeol'ün önüne beyaz bir eldiven attı.
"Ayh yok artık," dedim. Eldiven atmasının tek bir anlamı vardı-
"Sana düello teklif ediyorum Park Chanyeol!" dedi.
"Al işte, aptal." dedim. "Dizilerden bu kadar çok etkilenen başka insan daha görmedim ben."
"Ne düellosu?" dedi Chanyeol. "Kılıç düellosu! Bu akşam saat sekizde, Han Köprüsünde, teke tek!"
"Jongdae, böyle bir şeye hiç gerek yo-"
"Ne oldu korktun mu yoksa sünepe?"
"Sünepe mi?" dedi Chanyeol, ses tonu sertleşmişti.
"Ne oldu, yediremedin mi kendine? Senin gibi insanları iyi tanırım ben! Bolca paranız olduğu için koltuğa kıçınızı yayar ve tüm işlerinizi köpeklerinize yaptırırsınız!"