İşte çok hoş bir özel bölüm, bu bölümle resmen Angel of Death'e veda ediyoruz. Bu ortamı yeniden yaşamak gerçekten çok güzel hissettirdi bana acaba size de öyle oldu mu? Bu karakterleri gerçekten çok seviyorum her birinin samimiyetini, içtenliğini ayrı seviyorum sanki bu hayran kurguda ki karakterler canlıymış gibi hissetmeden edemiyorum bazen :(. Zaten canlılar ve şarkı söylüyorlar da siz benim demek istediğimi anladınız :DDDDD
İyi okumalar Angel of Death'i desteklediğiniz ve sevdiğiniz için teşekkürler <31
Sıcak bir temmuz günüydü fakat bugünü çekilebilir kılan serin rüzgarlar esiyordu. Sehun ile beraber gün ortasında henüz sadece iki üç müşterimiz varken karşı karşıya oturmuş menüye yeni ne ekleyebiliriz diye düşünüyorduk.
"Ev yemeklerimiz zaten bir dolu Baekhyun!" dedi Sehun. "Haklısın," dedim. "Ama şu etleri kendimiz kızartmak yerine restoranlardaki gibi müşteriler kendi kızartabilse keşke."
"Ama açık alandayız, öyle bir sistemi buraya nasıl kuracağız ki?" dedi Sehun ve dönüp büfe şeklinde olan mutfağımızı gösterdi. "Bay Joo burayı arabadan bu hale getirmeye çok uğraştığını söylemişti. Baya bir şey çalması gerekmiş, bizim kim bilir neler çalmamız ve onları burada kurmamız lazım!" dedi. Bir iç çektim ve kafamı masaya koydum, "Jongdae burada olsaydı o buna biz çözüm bulurdu."
"Ama maalesef kendisi şu an Norveç'te yakışıklı insanlara gösteri sergiliyor." dedi Sehun. Sonra aniden Jongdae'ye lanet okumaya başladı, "Sevgilisi olmasına rağmen gitmiş yakışıklı ölülerle fotoğraf çekmiş! Bir de hadsiz bize atıyor! Ah lanet olası it kurusu." dedi Sehun. İt kurusu demesiyle Bo uyuduğu yerden kafasını kaldırıp ona havladı. Evet, bu it kurusu Bo'ya denmemiş olsa bile Bo, Sehun'a her zamanki gibi ağır bir küfür sallamıştı. "Bu köpeğe bunları kim öğretiyor?" dedi Sehun. "Son zamanlarda Yixing'le baya yakın oldular." dedim. "Yixing çok enteresan küfürler biliyor, duymak ister misin?" dedim hevesle ama Sehun elini kaldırıp beni durdurdu ve, "İsterim ama şu an değil. Menüyü biraz genişletelim Baekhyun! Para kazanmasak bile sürekli aynı yemekleri yapmaktan sıkıldım ve müşterilerde aynı menüyü görmekten sıkıldı!"
"Üzerime gelmesine kaşar! Aklıma bir şey gelmiyor!
Bo havladı ve ikimizde ona şokla dönüp, "Pizza mı?" dedik. Bo kafasını salladı ve tekrar pizza anlamında havladı. "Sen çok zeki bir itsin!" dedim. Sehun bana kaş çatarak baktı, "Kore'deyiz ve Kore ev yemekleri restoranı işletiyoruz?" dedi. Kafamı salladım, "Evet, öyle yapıyoruz! Ama Sehun bir düşünsene, bu insanlar ölü ve etrafta ölülere pizza veya başka yabancı ülkelerin yemeklerini satan bir yer yok! Restorana gidip sipariş etme olanakları da yok sonuçta değil mi?" dedim. Sehun beni ilgiyle dinlediğini belli eden bir pozisyona geçmişti, "Ama gidip çalabilirler değil mi?"
"Evet, bizim yaptığımız yemekleri de başka yerlerden çalabilirler. Ama yapmıyorlar ve buraya geliyorlar, her gün ne kadar yoğun oluyoruz bir düşünsene Sehun. Bu insanlar her şeyi çalarken rahat ama insanların yemeklerini çalarken rahat değiller. Kimse kimseyi yemeğinden etmek istemez değil mi?"
"HAV!" dedi Bo. "Sen sus, sen şerefsizin tekisin." dedi Sehun. Bo ona hırladı. "Ahlak yoksunu." dedi Sehun ve tekrar bana döndü. "Pekala, bu köpeğin verdiği fikir ve senin dediklerin kafama yattı. Gidip pizza için malzeme çalabiliriz, daha sonra yavaş yavaş başka yabancı yemekleri yapmaya başlarız. Ama yapmayı nasıl öğreneceğiz?" dedi Sehun. Elimle telefonumu kaldırıp gösterdim, "İnternette her şeyin tarifi var. Deneye deneye güzelleştiririz!" dedim. Sehun gaza gelip aniden ayağa kalktı ve, "Tamam o zaman! Bu akşam kapattıktan sonra çalmaya gidiyoruz!" dedi. Bende gaza gelerek ayağa kalktım ve yumruklarımızı tokuşturduk.