Kimim Ben ?

25 2 3
                                    

1992 yılının, sıcak bir Ağustos akşamında Muğla'da gelmişim dünyaya. Cırcır böcekleri doğuşumu müjdelemiş tüm köye. Ebe kadın babama erkek olduğumu söyleyince babam köy kahvesinde gazoz bile dağıtmış. Gelişim evde çok büyük bir coşku yaratmış. Onların umudu olmuşum, adım da Umut olmuş böylece. Kendi adını kendin koydun derdi Kemal dedem. Nurlar içinde uyusun. Benden önce iki çocukları daha olmuş annem ve babamın. Ama ikisi de kırkları çıkmadan ölmüşler. Ben o yüzden "Umut" olmuşum zaten. O günden sonra bizim evde hiç kahkahalar eksik olmamış. Komşular bile gülermiş gülüşümüze. Çok güzelmiş herşey. Herkes mutluymuş. O güne kadar...
Bir akşam, ben daha 5 yaşındayken köylü gecenin yarısı, bizim evden bağırış sesleri duymuş. Babamın sesi bütün herkesi ayağa kaldırmış. Annemin feryadı duyanların yüreğini burkan cinstenmiş. Sonra babam susmuş, arkasından annem susmuş ki bu suskunluk çok kısa sürmüş. Sonrasında tekrardan annemin çığlıkları yükselmiş. Babama yapma diye yalvaran, af dileyen ezik bir sesmiş duyulan. Saniyeler sonra da iki el ateş sesi duyulmuş. Sonrası koca bir sessizlik. Köylü apar topar jandarmaya haber vermiş. Jandarma geldiğinde karşılaştığı manzara karşısında şoka girmiş. Hem annemin, hemde babamın... Babam önce anneme, sonra kendine sıkmış. Bense olanlardan bir haber, hala uyuyormuşum. O güne dair hatırladığım pek bir şey yok. Sadece jandarmanın beni Kemal dedeme verdiğini hatırlıyorum. Kemal dedem annemin babasıdır. O günden sonra bana hep o baktı. Bana hem dede, hem baba, hem anne oldu. Onun da desteğiyle kısa süre de anne, baba aramayı bıraktım. Içimde hep eksikliklerini hissettim ama çocuk aklı işte, bir çikolata bir an unuttururdu eksikliğimi. Ilkokulu köyde okudum. Sonrasında ortaokul için ilçede yatılı bir okula başladım. Dersleri iyi, başarılı bir öğrenci olduğum için dedem liseye de gitmeme karar vermişti. Bu yüzden kendiside köyden, benim yanıma taşındı. Lise yıllarımda okuldan kalan zamanlarda çalışıp eve destek çıkıyordum. Daha doğrusu kendi ihtiyaçlarımı karşılıyordum. Çünkü dedemin emekli maaşı bir yere kadar yetiyordu. Ona yük olmak istemedigim için de bulduğum işte çalışıyorum. Bir şekil de kendimize bir hayat kurmuş, bir şeyleri yoluna koymuştuk. Ben okulum ve buldukça çalıştığım günlük işlerim arasında mekik dokuyor, dedem ise evde bana bir ses, bir nefes oluyordu. Sonra onu da kaybettim. Lise üçün yaz tatiliydi. Tam yevmiye bir iş bulmuştum, bir marangozun yanında çalışıyordum. O gün ilk haftalığımı almıştım. Işten çıkar çıkmaz bir pastaneye gidip kaymaklı dondurma ve kuru pasta almıştım. Aklımdaki tek şey ise günün yorgunluğunu, dedemin ilk haftalığımın mahsullerini görünce yüzündeki gurur ile atmaktı. Koşar adım eve gittim. Dedem evden çıkan bir insan olmadığı için anahtarıma ihtiyaç duymazdım. O gün de haliyle anahtarımı yanıma almamıştım. Kapıyı defalarca çaldım ama hiç kimse açmadı. Bir yere gitmiştir diye kapının önüne oturup beklemeye koyuldum. Dakikalar birbirini kovaladı, dondurma eridi, kuru pasta soğudu, dedem gelmedi. Sonunda bi esnaf yardımıyla kapıyı zorlayıp açtık. İçeri girdiğimde gördüğüm manzarayı hayatımın sonuna kadar unutabileceğimi sanmıyorum. Dedem; gözleri açık, yüzünde bir tebessüm, elinde annemin eski bir fotoğrafı ile divanda yarı oturur vaziyette karşımda duruyordu. Gözbebekleri donmuş, önlerine beyaz bir tüle benzer ölüm perdesi inmişti. Hayatımda ki son kişiyi de kaybetmiştim artık. Yapayalnız kalmıştım. Yaşama dair bir umudum kalmamış, hatta artık kendimi bu dünyaya ait hissetmiyordum. Dedemin hayatımdaki asıl yerini o gittikten sonra farkettim. Hissettiğim tek şey saf acıydı. Hayat adeta yeni bir sınava tabi tutuyordu beni. Tek başına yemek yemenin, tek başına çay içmenin, tek başına yaşamanın, seslendiğinde cevap verecek hiçkimsenin olmayışının ne demek olduğunu öğretiyordu bana. Ama daha fazla gücüm kalmadı. Ölümün çağrısına kulak verdim. Adım adım birbirimize yaklaşıyorduk da zaten. O gün ise koşar adımlarla sarıldık birbirimize. Bileklerimden süzülen kan etrafa yayıldıkça, ölümün tatlı dokunuşlarını daha da yakından hissediyordum. Sonra bir şey oldu... Kemal dedemin sesi ilişti kulağıma.

"Umut'sun Sen"
- Umutsuz Umut olur mu ?
"Olmaz ya"
- Bırak da gideyim o zaman
" Olmaz evlât, olmaz. Daha yaşamadığın onca güzellik var seni bekleyen."
- Yaşadığım acıları unutturabilir mi ?
" Unutturmazlar, ama durumu eşitlerler."
- Nasıl yani ?
"Bu güne kadar hep hayat seni kündeye getirdi ya, şimdi de sen onu getir diyorum, mutlu ol diyorum be çocuk. Anla işte."
- Başaramam
"Yaparsın yaparsın, sen istedin mi herşeyi yaparsın. Hadi yorma beni."
- Ama ben...
"Sen Umutsun"

O an bir karar vermiştim. Adıma tutunacak, yaşayacaktım. Öyle de yaptım. Kendimi toparlayıp, okuluma döndüm. Derslerime sıkı sıkı çalıştım ve hedeflerimi belirledim. Ailemden kalan herşeyi satıp, üniversite okumak için Istanbul'a yerleştim. Fakülteden arkadaşlarımla küçük bir ev tutmuş, kendi düzenimizi kurmuştuk. Üniversite yıllarımın çok güzel ve dolu dolu geçtiğini söyleyebilirim. Sonrasında mezun oldum ve atanana kadar özel ders vererek geçimimi sağladım.
Bir gün yine özel ders çıkışı atama sonuçlarının açıklandığı mesajını aldım ve hemen sayfaya girip sonucuma baktım. Doğu Karadeniz'in bir köyüne,  Dirihisar'a atanmıştım. Tüm arkadaşlarımı arayıp durumu müjdeledim ve yol hazırlıklarına başladım. Ertesi sabah erkenden bir otobüse bindim ve bu serüven böylece başlamış oldu.




KAPANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin