1. Bölüm: Gereksiz Misafir

447 32 26
                                    

Uyandığımda etraf hala karanlıktı. Yüzümde kurumuş göz yaşlarını hissedebiliyordum. Sahi bu kadar ağladıktan sonra uyumak iyi gelmişti sanırım. Yatakta doğrulup esnedim. Hala kendimi çok kötü hissediyordum. Sanırım ılık bir duş bana iyi gelebilirdi. Yavaşça kalkıp Twetty'li terliklerimi ayağıma geçirdim. Kalktığımda düzgün yürümeyi hiç bi zaman başaramadığım gibi, şimdi de sarhoş gibi yürüyordum. Banyoya varıp ışığı açtığımda gözlerime kısa süreli bir ağrı girdi. Bir süre hareketsizce gözlerimin ışığa alışmasını bekledim. Yavaşça gözlerimi açtım ve bornozumu aldım. Suyun altına girdiğimde çok rahatladım. Kuş gibi hafif hissediyordum kendimi. Bence duş almak dünyanın sekizinci harikası falan olmalıydı.

Odama geri döndüğümde saatin beş olduğunu farkettim. Okula gitmeme daha dört saat vardı. Telefonumu alıp, bornozumla yatağa uzandım. Şarjım yüzde iki kalmıştı ve otuz üç tane mesaj gelmişti. Turkcell, N11, Ella, Koton.. derken çat telefon kapandı. Çok gerekli bi'şey yoktu zaten. Hafif bir müzik sesi duydum. Sese doğru gittiğimde yere düşmüş olan ipodumla karşılaştım. Tabii ya dün müzikle uyuyakalmıştım. İpodumu kapatıp yerine koydum. Hava yavaşça açmaya başlamıştı. Tam yürüyüş havasıydı ama daha yeni duş almıştım, yürüyüşe çıkmak biraz gereksiz kaçardı. Giyeceklerimi hazırlamalıydım. Gardırobumu açtığımda dağ halinde dağılmış kıyafetlerimle karşılaştım. Aralarından en sevdiğim kotumla, modern siyah bluzumu bulup çıkardım. Ayağıma da topuklu siyah ayakkabılarımı giydim mi tamamdır. Telefonumu da şarja taksam iyi olur.

Giyinirken acıktığımı hissettim. Ayakkabılarımı alıp aşağı indim. Ayakkabıları kapının önüne bırakıp mutfağa geçtim. Babamla kaldığım için sürekli yumurta veya mısır gevreği yiyorum. Hatta yumurta yapmaya üşendiğim için genellikle mısır gevreği yerim. Bugün de her zamanki gibi gevrek yiyecektim. Bir çukur tabak bulup, sütü buzdolabından çıkardım. Okul için de, kahve yapıp termosuma koydum. Gevreğimi yerken içeriden kapı sesi geldi. Muhtelemelen babamdır. İşe gitmek için hep bu saatte kalkıyor. Onu görmek istemediğim için gevreğimi bitiremeden odama kapandım. Şeytan görsün yüzünü.

Şarjına bakmak için telefonuma baktığımda saatin sekiz olduğunu farkettim. Evden çıkmam gerekiyordu. Babamda hala gitmemişti. Tekrar telefonumun şarjına baktım. Atmış yediydi, yeter herhalde diye düşünerek çantamı kaptığım gibi aşağı indim. Çaktırmadan babama baktım, mutfakta oturmuş kahvesini içiyordu. O an termosumu orda unuttuğumu gördüm.

Eğer oraya gidersem babam oturur dünkü kavgamız hakkında susmadan konuşur, onun için kahvemi yolda Starbucks'tan almam gerekecek.

Tam ayakkabılarımı giyerken mesaj geldi. Doğal olarak sesi babamda duymuştu. Lanet olsun.

"Hira?"

Cevap vermeden ayakkabılarımı giymeye devam ettim. Cevap vermemekte kararlıydım. O daha çok bekler derken ayak sesleri gelmeye başladı. Gittikçe daha da yaklaşıyordu. Tam ayakkabılarımı giydiğimde yanıma gelmişti. Sana-asla-cevap-vermeyeceğim bakışı atarak kapıyı hızla çarptım. Kapıyı tekrardan açtı.

"İstersen okula bırakabilirim. Konuşmamız gerekiyor." Sen daha çok beklersin canım. Dün bağır çağır, bütün gece boyunca ağlat sonra "konuşmamız gerek" oldu başka?

Bu arada babamla kavgamızın nedenini anlatmadım değil mi? Dün çok ani bir şekilde Amerika'ya taşınıyoruz dedi. Oysa ki Türkiye'de normal bir hayat sürüyorduk. Nedenini bile söylemeden konuyu kapatmaya çalıştı. Bende tabii ki itiraz ettim. Taşınmayacağım, gerekirse tek başıma yaşarım ama tanışmam diye karşı geldim. O zaman annenin yanına Ankara'ya gidersin, İstanbul'da kalamazsın, senin iyiliğin için dedi ve elime Ankara biletini sıkıştırdı. Uçağım iki gün sonraydı. Gerisini zaten biliyorsunuz salya sümük sabaha kadar aralıksız ağlama.

Merdivenlerden inerken gelen mesaja baktım. Bade'dan gelmişti. "Mesajı gördüğünde mutlaka ara, çok önemli" yazıyordu. Aslına bakarsanız şaşırdım. Bade'yle aramız çok iyi değil. Hatta neredeyse hiç iyi değil bile denebilir. Düşünürken çoktan 'ara' tuşuna basmıştım bile.

"Efendim Bade?"

"Akşam aradım ama açmadın, dün okul çıkışı okula biri geldi ve seni sordu. Sinirli gözüküyordu, numaranı istedi ama vermedim. Daha sonra okula girdi, çıktığında daha da sinirlenmişti sanırım. Korktum ve hemen seni aradım."

"Nasıl biriydi?"

"Esmerdi, simsiyah kocaman gözleri vardı. Simsiyah giyinmişti ve kabanıyla başını kapatmıştı. Gerçekten çok korkunç görünüyordu. Kendine dikkat et sanırım sana zarar verecek."

"Haber verdiğin için teşekkür ederim, kendime dikkat edeceğim konusunda şüphen olmasın, okulda tekrar konuşuruz."

Çat yüzüne kapattım. Kimdi bu adam? Nereden çıkmıştı? Soğuk kanlı davranmaya çalışsamda sanırım korkmuştum. İçim buz tuttu bir anda. Ne yapacağımı bilemez halde evin önünde öylece dikildim. Tekrar telefonuma baktım, saatin sekiz buçuk olduğunu görünce koşarak durağa gittim. Minibüsün gelmesine iki dakika vardı.

Okula girdiğimde Bade koşarak yanıma geldi. "Teşekkür ederim Bade'cim ama bütün gün peşimde dolanmazsan sevinirim, bu benim problemim sen daha fazla bulaşma." diyerek söyleyeceği şeyi ağzına tıktım. Küçük bir gülümsemeyle göz kırpıp sınıfa doğru çıkmaya başladım. O sırada anons duyuldu,

"Hira Marin, Hira Marin.. acilen müdürün odasına geliniz."

O an bütün gözler bana çevrildi. Hafifçe başımı öne eğdim ve müdürün odasına yol aldım. "Bu okulda benim hakkımda neler dönüyordu?"

Siyah KişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin