Müdürün kapısının önüne geldiğimde korku dolu bir yavaşlıkla kapıyı çaldım. "Gir" sesi o kadar kısık gelmişti ki duymakta zorluk çektim. İçeri girdiğimde müdür kısa süre hiç bir şey demeden öylece baktı. Bir an önce şu odadan çıkmak istiyordum. Onun için konuyu ben açmaya karar verdim.
"Biliyorum hocam, dün bir adam geldi beni sordu. Sizde söylemeyince sinirlendi çıktı gitti."
"Aslında öyle bir şey olmadı. Az önce bilgi geldi. Kaydını Orta Doğu Teknik Üniversitesine nakil yapmışsın. Taşınıyor musunuz?"
Ben kaydımı falan aldırmamıştım ama babam aldırmıştır diye gönül rahatlığıyla cevap verdim.
"Evet hocam babam yurt dışına taşınıyor bende annemin yanına gidiyorum. Bilgilendirmeniz için teşekkür ederim."
Başka bişey demesine izin vermeden hışımla odadan çıktım. Kesin arkamdan bakakalmıştır yavrum. Bir tek şu hocadan kurtulacağım için seviniyorum sanırım. Şimdi sınıfa gittiğimde herkes peşimde "ay nolduu, hoca neden çağırmış??" diye dolanacaklar. Hiç çekilmez of ya.
Sınıfa geldiğimde neredeyse herkes sınıftaydı. Ve tahmin ettiğim gibi oldu. Best kankilerim Ella ve Ela başta olmak üzere herkes üstüme doğru yürümeye başladı. Hele öyle bir yürüyorlardı ki sanki ben kuzuydum onlar da karnı aç kurtlar.
"Ay öyle gelmeyin be"
"Nolduu anlat hemen"
"Hiç ya önemli bişey değil"
"Çocuklar yerinizee!!"
Hocam cansınız ya. İlk defa bir işe yaradınız. Şunların gazabıdan kurtuldum sayenizde. Neyse hızla yerime geçtim. Ben en arkada tek başıma oturuyordum. Ella ve Ela'da önümde oturuyorlardı.
Öğle yemeğinde neredeyse hiç aç değildim. Yani yemek yemek yerine gezmeyi tercih ettim. Ella ve Ela yemeklerini bitirene kadar en üst kattaki kütüphane, proje sınıfı ve atölyeleri gezmeye karar verdim. O kata izinsiz çıkmak yasaktı. Bu nedenle gizlice gidecektim. Çok tenhaydı. Tenha olduğu kadar da karanlıktı. Keşifim sırasında koridorun sonuna geldiğimde bir ses duydum. Hademelerden biri kesin ses duymuştu ve yakalamaya gelmişlerdi. Koridorun başındaki o ayak sesi ve gölge gittikçe büyüyordu. Etrafıma baktığımda en yakın kapının kütüphane kapısı olduğunun kanısına vardım. Hızla içeri girdim. Kalbimin atışını göğsümde hissedebiliyordum. Ses yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı ve durdu. Sanırım kapının önünde durmuştu. Saklanacak bir yer bulmak umuduyla etrafıma bakındım. Yer seçmeye vaktim yoktu. En yakın masanın altına girdim ve görünmeyeceğim bir şekilde en kenara sıkıştım. Tam yerleştiğimde kapı açıldı. Ses çıkarmadan nefes almak çok zordu hele ki kalbin yerinden çıkacakmış gibi atıyorken.
Yaklaşık on dakikadır bu lanet masanın altındayım. Şu adamın gitmesini bekliyorum. Beni bulmak istese çoktan bulurdu. Belki de pes etmemi istiyordur. Her neyse az önce bir delik buldum. Adamı az çok görebiliyorum. Siyah ayakkabılar, siyah kaban, esmerlik.. Bir saniye! Bu adam Bade'nin bahsettiği kişi olabilirdi. Daha çok korkmaya başlamıştım. Bir şekilde şu gereksiz adamdan kurtulmalıydım. Ben kaçış yolu düşünürken içeri biri girdi.
"Sizin burada ne işiniz var? Siz kimsiniz?"
Oh hademelerden biri buraya gelmeyi sonunda akıl edebilmişti. Adam sadece baktı sonra önde gizli adam -evet adını gizli koydum- arkada hademe kütüphaneden çıktılar. Bende rahat bir nefes alabilmiştim sonunda. Ses yapmadan yavaşça masanın altından çıktım. Biraz soluklanmaya ihtiyacım vardı. En yakın koltuğa oturdum. O sırada gözüme bir anahtarlık takıldı. Şu gizli adam geldiğinden beri o anahtarlığı elinde tutuyordu. Kitap bakmak için masanın üzerine koymuştu ama çıkarken sanırım almayı unuttu. Belki işime yarar diye cebe atıp çaktırmadan sınıfa indim.
Kızların hiç biriyle uğraşmak istemiyordum. Zaten iki gün sonra okuldan ayrılacağım tesellisiyle son iki dersi ektim. O adamla karşılaşmak istemediğim için yolda yalnız başıma yürümeye korkar olmuştum resmen. Eve dönüş yolunda da içimi bir korku sardı. Ama sağ salim eve dönmeyi başardım. Eve geldiğimde babam evdeydi. Hiç bir şey demeden odama çıktım, kapıyı kilitledim. Çantamı kenara bir yere fırlattığımda iki gün sonra İstanbul'a veda edeceğim aklıma geldi. Kaderim böyleymiş yapacak bişey yok. Belki geri dönmek için bir neden bulurum..
Yatağıma uzanıp Ankara'da beni bekleyen zor hayatı düşünmeye başladım. Düşünmesi bile zorken nasıl yaşayacaktım ben orada? Annem zaten titiz, düzenli, pipirikli biri. Beni orada asla rahat bırakmaz. Okul-ev hayatı yaşarım. Tam on sekizimde böyle bir hayat istemiyorum ben. Zaten okula, yeni kişilere, yeni bir yaşama alışmak hiç de kolay olmayacak. Bide annem işin içine girerse on yaşındaki bebeler gibi yaşar giderim. Sahi yeni okul demişken babam neden bana sormadan nakil yaptırmıştı? Bunun hesabını ona sormam gerekiyordu. Benim hayatıma karışmasına izin vermemiştim sonuçta. Yatağımdan kalkıp hızla aşağıya indim. Babam çalışma odasındaydı. Onunla kavga etmeden önce enerjiye ihtiyacım vardı. Tam o sırada acıktığımı hissedip mutfağa gittim. Evde her zamanki gibi yemek yoktu. Buzdolabını açtığımda ise ton balıkla göz göze geldik. Ton balığından nefret ederim. Babam hele bayılır. Ondan nefret etmem için bir neden daha. Her neyse uğraşmaya bile değmez. Bizim evde her zaman abur cubur poşeti vardır. Ne zaman acıksam o poşetten otlanırım. Hatta babam her zaman hemen bitirmeyeyim diye saklar ama ben her defasında bütün çekmeceleri, dolapları karıştırarak bulurum. Şimdi de fırının altındaki çekmeceden buldum. Başka saklayacak yer yoktu sanki. Poşetin içinden en sevdiğim bisküvi 'tutku'yu bulup çıkardım. Yemeye başladığımda içeriden telefon sesi geldi. Babamın telefonuydu bu. Kapıdan kulak misafiri oldum. Napabilirim merakta mı etmiyeyim?
"Hayır sürekli siyah giyiyor. Bulman gereken şey her zaman kabanının iç cebinde, bir an önce bulmaya çalış, hızlı ol."
Babam yine neyini kaybetmişti acaba? Neden bulmak için acele ediyor? Taşınıyor olduğu içindir büyük ihtimalle. Bu zamana kadar babamın işini hep merak etmişimdir. Ama ne zaman sorsam 'şirketin sırrı, söyleyemem' der, konuyu değiştirir. Kapı aralıkken fırsatı değerlendirmek lazım. Kapı aralığından yavaşça içeri göz gezdirdim. Babam bilgisayarı önünde, kapıya sırtı dönük şekilde koltukta oturuyordu. Bilgisayarındaki yazıları okumaya çalıştım. Bir resim ve okuyamayağım kadar küçük yazılar vardı. Resimin üstünde kırmızı bir şeritle 'wanted' yazıyordu. Kaybettiği şey sanırım o resimdeki şeydi. Çok merak etmiştim. Yavaşça kapıdan sıyrılıp içeri girdim. Bilgisayara yaklaştıkça kalbimin atışları hızlanıyordu. Tam ne olduğunu görecekken babam arkasını döndü. Ve bilgisayarın kapağını hışımla kapattı. Lanet olsun ki görememiştim!
"Girdiğine neden haber vermedin?"
"Duysaydın."
"Noldu, konuşmak mi istiyorsun?"
Hah! Ben bu cümlene sadece gülerim babacım. Merakım olmasa yüzüne bile bakmazdım. Ayrıca ne meslek sırrıymış anasını, kaç aydır söylesin diye yalvarıyorum. Yok adam Nuh diyo peygamber demiyor. Neyse bir şekilde üste çıkmalıydım.
"Yoo, emin ol öyle bir isteğim yok. Sadece neden kaydımı benden izinsiz, bana sormadan nakil yaptın? Okuyacak olan benim sen değilsin farkındaysan."
"Ne nakili ne okulu neyden bahsediyorsun sen? Ben kayıt falan yaptırmadım."
B-bi saniye? Nasıl sen yaptırmadın? Kim yaptırdı o zaman lanet adam! Son iki günde benim hayatıma ne olmuştu böyle? Bunların altından kim çıkacak? Şu babamın aradığı kendisince önemli, bence gereksiz nesne ne? Lanet olsun şu soru işaretlerinden nefret ediyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Kişi
ActionHira kadar değişik biri olabilirsiniz ama Hira'nın ki gibi değişik bir hayatınız olamaz. İyi okumalarr :))