✾
❝Seni buraya getiren ne, Mark?❞
Bakıcının gözleri bilgisayarına sabitliydi. Mark ayak sesinden onun kim olduğunu nasıl anladığını merak etmişti, henüz bir şey söylememişti bile.
"Çocuklara ne yaptığınızı öğrenmek istiyorum, efendim."
Sözleri bakıcının bakışlarını ona yöneltmesine neden oldu. Bakıcı eliyle yandaki koltuğa oturmasını işaret etti.
"Hangi çocuklar?"
Mark derin bir nefes aldı, karşısında oturan bir şeytan olabilirdi.
"Jisung ve Jeno, efendim. Onlara- onlara ne yaptınız?"
Bakıcı alaycı bir bakış attı. "Sana onlara... bir şey yaptığımı düşündüren ne?"
"Siz onlarla konuştuktan sonra değiştiler, efendim."
Bakıcı parmaklarını birbirine çarptı ve ilgiyle öne doğru eğildi. Mark bir cevap bekliyordu, Jisung ve Jeno'yu normale döndürmek için bir cevap, ama elbette hiçbir şey o kadar kolay olmayacaktı.
Bakıcı bir şey söylemek yerine bir kutu çıkardı ve içindeki sakızı Mark'a uzattı. Fakat Mark hiçbir tepki vermediği için kutuya geri koydu.
"Söyle bana, Mark." Nihayet konuştu ve bakışlarını Mark'ınkilerle birleştirdi. Mark, titreyen ellerini sıkmak zorunda kalmıştı.
"Aileni özlüyor musun?"
Söyledikleri, kendisine boş bir şekilde bakan Mark için anlamını yitirmişti. Nedenini bilmiyordu ama duydukları içinde bir öfke yaratmıştı.
"Ne diyorsunuz siz?"
Bakıcı cevap olarak kıkırdadı. 'Aile' kelimesi Mark için zayıftı, çünkü aile hakkındaki tek düşüncesi ihanete uğradığıydı.
Odayı terk etmek istiyordu.
"Aile, Mark. Buradaki altı çocuk arasında senin ailen en mükemmeliydi. Annen ve baban seni ölümüne seviyordu."
Mark aniden ayaklandı ve bakıcının yüzüne bir yumruk attı. Dürtüsüzdü, düşünmeden yapılmış bir hareketti. Ve insanlar genelde düşünmeden yaptıkları hareketler sonunda pişmanlık duysa da, Mark oldukça rahattı.
Bakıcının dudaklarının uçları yukarı doğru kıvrıldı, ve Mark'ın yaptığına karşılık güldü.
"Ölümüne mi seviyorlardı? Ölümüne mi seviyorlardı?"
Bakıcı Mark'a şok içinde baktı, söylediklerini sindirmesi için suskun kalmayı tercih etti. Fakat bu gülümsemeyle ilgili bir şey vardı ve bu Mark'ı daha da rahatsız etti.
"Beni ölümüne seviyorlarsa, o zaman neden-"
"Mark, gitmeni istiyorum."
Ama Mark dinlemiyordu. "O zaman neden beni kışın en soğuk gecelerinden birinde yapayalnız bıraktılar?"
Bakıcı Mark'ı kapıya kadar sürükledi, hiç uygulamadığı kadar güç uygulamıştı. Sonunda kapıya ulaştıklarında bakıcı Mark'a sert bir gülümsemeyle geçit verdi.
"Seni seviyorlardı, Mark. Sahip olduğun tüm anılar... onlar gerçek değil."
Mark kaşlarını karıştırdı ve ilk defa sessiz kaldı.
"Seni terk eden onlar değildi, sen onları terk etmeye zorladın."
Bakıcının söylediklerini anlamaya çalışırken, o Mark'ın elini kaldırdı ve içine bir parça sakız yerleştirdi.
"Eğer bana inanmıyorsan, çiğne."
Bunlar kapı yüzüne çarpılmadan önce duyduğu son sözlerdi.
Çook uzun bir süredir bölüm atmıyordum, kusuruma bakmayın. ;(