BÖLÜM 4: DİAGON YOLU
Ne umuyordu ki? Bütün ailesi ölüm yiyen olan, asalet kumkuması bir soy ismi taşıyan bir kızdan başka ne beklenirdi? Sirius bir an bile olsa onun ailesinden farklı olabileceğini düşündüğünü hatırladıkça midesi bulanıyordu. Kahrolası Gryfinndor iyi niyeti. Leblanc kızının iyi olabileceğini nasıl düşünmüştü ki? O masum ve sürekli sıcak gülümseyen yüzün ardında canice fikirlere inanan bir beyin yatıyordu.
Sirius, cuma günü mutfaktaki konuşmalarından sonra Sophie’ye karşı buz gibi olmuştu. Onun da Black Malikânesi’ndeki diğer kişilerden bir farkı kalmamıştı gözünde; aynı derecede nefret edilesiydi hepsi. Ve kızla zaten azıcık olan muhabbetini de sıfıra indirmekte sakınca görmüyordu. İlk geldiğinde düşündüğü gibi, kızın, onun hayatında bir yeri olması gerekmiyordu, Sirius’un onu umursamak için bir nedeni yoktu. Tatil bitene kadar aynı evin içinde nefes alması problem değildi tabi. Ama ötesi… Hayır.
Cumartesi sabahı, Leblanc kızına olan öfkesini bile kafasından atmış olarak, mutlu bir şekilde uyandı. Bugün hiçbir şeyin moralini bozabileceğini düşünmüyordu, çünkü bugün, Çapulcularla buluşma günüydü. James’lerde kahvaltı edebileceğini düşünerek, kahvaltıya yetişmek için acele etmedi, odasında ağır ağır hazırlandı. Blacklerin aksine, Potterlar saat kaçta kalkıldığına ya da sofraya geç kalınıp kalınmadığına aldırmazlar ya da yemeklerini bir ritüel ciddiyetinde geçirmezlerdi. Özellikle Sirius için, Mrs. Potter her zaman fazladan biraz müsamahaya sahipti. Sirius bazen kendini, gerçekten onların oğlu olmayı dilerken buluyordu.
Mutfağa indiğinde, saat neredeyse 10’a geliyordu. Babasını, Narcissa, Regulus ve Sophie’yi mutfak masasında kahvaltılarını bitirmiş halde bulduğunda şaşırmadı. Keyifli bir sohbetin ortasındaymış gibiydiler ve Sirius’un girmesiyle konuşmayı kesip ona baktılar.
“Geç kaldın.”dedi Orion Black, soğuk bir sesle. “Kahvaltı çoktan bitti.”
“Biliyorum.”diye mırıldandı Sirius, gözlerini devirerek. Kahverengi saçlı kızın bakışlarının tereddütle kendisine yöneltilmiş olduğunu görebiliyordu, dünkü kavgayı unutmamış olduğu anlamını çıkardı. Ama umurunda olduğu söylenemezdi. Masadaki dört kişiye aldırmayarak, şömineye doğru yürüdü.
“Ne yaptığını sanıyorsun sen?”
Sirius şöminenin başında durup da, içinde yeşil bir toz bulunan küçük kutuyu eline aldığında Orion Black sert bir sesle sordu. Ona bakabilmek için sandalyesinde başını geriye doğru çevirmişti. Sirius ona bıkkın bir bakış attı.
“James’lere gidiyorum.”
“İzin istediğini hatırlamıyorum.”dedi Orion Black, soğukça.
Sirius ona cevap vermek için, Uçuç Tozunu şömineye atıp yeşil alevler yükselene ve kendisi de şömineye girene kadar bekledi.
“Çünkü istemedim.”
Babasının ne diyeceğini beklemeden, James’in evinin adını bağırdı ve bir an sonra, bir pop sesiyle şömineden kaybolmuştu.
“Hadi ama Kılkuyruk, bir kere!”
Kahkahalar, gürültüler ve her kafadan çıkan sesler arasında; Çatlak Kazan’da oturmakta olan Çapulcu grubu Peter’a ateş viskisi denetmek için var güçleriyle uğraşıyorlardı. En azından Sirius ve James uğraşıyordu, Remus birkaç kez onlara Peter’ı rahat bırakmalarını söylemiş, sonrasında ise kimse ona aldırış etmediği için kendi ateş viskisini yudumlarken onların çabalarını izlemeye başlamıştı. Kıpkırmızı olmuş ama yine de epey eğleniyor görünen Peter, nihayet Sirius’un baskısı altında eline tutuşturulmuş kadehten içtiğinde, James ve Sirius aynı anda bir alkış kopardılar.
