Bölüm 10: Boşboğaz

2.1K 160 15
                                    

Sophie ile anlaşmaya varmalarının ardından, Sirius gene de çok kötü durumda sayılamayacağını kabul ediyordu. En azından, birbirlerine ağır hakaretlerle saldırmadan normal zaman geçirebileceklerdi ki bu da, Sirius'un gözünü kızın üstünden ayırmamasına ve belki de fikirlerini dolaylı da olsa etkilemesine yeterdi. Bellatrix'in pazar gününden sonra bir daha görünmemiş olması da Sirius'un içini rahatlatan başka bir etkendi. Eğer Bellatrix Sophie üzerinde çok çalışmazsa, Sirius'un da karşı operasyon yapmasına gerek kalmazdı. Ama işini şansa bırakmayacaktı tabi, o yüzden, Sophie'ye arkadaşça davranmaya devam ediyordu. Diagon Yolu'na gidip gelmelerinden sonra evde de kısa, normal, sakin birkaç konuşmaları olmuştu ve Sirius şaşırarak, kızın haklı olduğunu anladı. Tabuları olduğunda ve o tabu konularda konuşmadıklarında, sahiden anlaşabiliyorlardı. Hatta Sirius kendi kendine bile itiraf etmese de, kızın fikirlerini aklına getirmediği nadir anlarda, Sophie gözüne sevimli bile görünmüştü.

Perşembe sabahı, Sirius yatağından çıkmaya hiç de gönüllü olmayarak kalktı. Bugün, çok ama çok sevdiği (!) anneciğinin doğum günüydü ve bu günün her sene nasıl da eziyete dönüştüğünü gayet iyi bilen Sirius, doğal olarak yataktan kalkmamayı tercih ederdi. Bir an hasta numarası yapıp bütün gün odasında kalmayı bile düşündü, ama sonra işi eğlenceye dönüştürecek bazı fırsatları kaçırabileceği ihtimalini hatırlayınca vazgeçti.

Sophie'ye söylediği şeylerden biri doğruydu, annesine son üç yıldır doğum günü hediyesi almamıştı. Ama bu yıl Sophie'ye yakınlaşma çabaları arasında, gönülsüzce de olsa alınmış bir hediyesi vardı. Sirius, geceden annesinin odasına koydurduğu hediyeye ismini yazmamıştı ve annesinin de anlamayacağını veya Sophie'nin yumurtlamayacağını umdu. Gerçi dün kızı tembihlemişti ama fena halde kale alınmadığını hissediyordu. Annesi büyük oğlunun kendisine hediye aldığını anlarsa ne olacağını düşündü; burun kıvırırsa -ki yusufçuk figürünün buna yardımcı olacağını umuyordu- ne âlâ. Ama olur da beğenirse, Sirius buna dayanabileceğinden emin değildi.

Saat tam 9'ken, Sirius düzgünce giyinmiş halde -elbette Muggle usulü- aşağıya, mutfağa indi ve kapıyı açar açmaz, kendisini kalabalık bir masayla karşı karşıya buldu. Bir an şaşkınca eşikte duraksadı. Kimler yoktu ki? Malfoylar, oğulları Lucius ile, Lestrange çifti, babasının bir arkadaşı, o arkadaşın Walburga Black'in haftada bir buluştuğu orta yaşlı safkan cadılardan biri olan karısı... Kapının açılmasıyla birçok baş ona doğru dönmüştü, Sirius şaşkınlığını atınca, başıyla küçük bir selam vererek masanın en ucunda bir köşeye, kardeşi Regulus'la Sophie'nin arasındaki sandalyeye ilişti. Herkes birbiriyle konuşuyormuş gibiydi, mutfakta bir uğultu almış yürümüştü.

"Günaydın."dedi Sophie, neşeli neşeli.

"Günaydın."diye mırıldandı Sirius, ona bakmadan bir dilim kızarmış ekmek alarak. Yanında yulaf lapasını kaşıklayan küçük erkek kardeşine döndü sonra.

"Reg, neden erken geldiklerini biliyor musun?"

Başka bir açıklama yapmasına gerek yoktu, Regulus'un sorusunu anlayacağını biliyordu. Çünkü buradaki kişiler annesinin doğum günlerinin her yılki değişmez konuklarıydı, ama hiç sabahın bu saatinde gelmemişlerdi. Regulus omuz silkti.

"Annem istemiş sanırım."

Sirius onun da bir şey bilmediğini anlayarak kızarmış ekmeğine dönecekti ki, pek sevdiği kuzeninin sesi kulağına çalındı.

"Görüyorum ki bu sabah yine pek suratsızsın Sirius... Bizi gördüğüne sevinmedin mi yoksa?"

Sirius ekmeğini tabağına koyarken alayla sırıttı.

"Seni görünce mutluluktan ne yapacağımı şaşırdığımı bilmiyor musun sanki Bella?"

Esmer, şiş göz kapaklı ama güzel bir kadın olan kuzeni sıcaklığı gözlerine ulaşmayan bir gülümsemeyle ona baktı.

Leblanc KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin