23 Mart 1997
Bu tarih onun için her şeyden daha önemliydi.
Bu onun karşılık verdiği, kendini daha fazla ezdirmemeye karar verdiği tarihti.
Oysa o günün sabahında hayatı gayet normal gidiyordu.
***
"Esin'ciğim kalk artık. Bu gün de geç kalma."
Zaten uyanıktı; ama sadece orada yatıp, geri kalan zamanını bir şey yapmadan geçirmek istiyordu. İsteksizce yumuşacık yatağından kalktı, dolabına doğru ilerleyip kıyafetlerine uzandı. Hızlıca giyinip, kahvaltı yapmak için mutfağa doğru ilerledi.
Öz annesinden bile daha fazla sevdiği kadının yanağına minik bir günaydın öpücüğü kondurdu ve hafifçe sarıldı. Karşılık olarak kocaman bir gülümseme kazandı.
***
"Güle güle canım! Derslerini iyice dinle olur mu?"
"Hoşça kal!"
Uzaklaşır uzaklaşmaz yüzünde ki mutlu ifadeyi sildi. Ama değer verdiği kişi için bunca oyun kesinlikle gerekliydi. Her gün onun mutsuz, sinirli, yalnız halini görüp üzülmesini istemiyordu. Adımlarını dar sokaklarda ilerlerken hızlandırdı. Kısa süre sonra okul adı verilmiş işkence merkezine vardı. Aslına bakarsanız okul değildi ona acı veren. İçindeki insanlıktan yoksun insan demeye dilinin varmadığı yaratıklardı.
Her zaman yaptığı gibi başını eğdi. Karışık, asi duran saçlarının arasına sakladı yüzünü. Aldığı nefesi uzun süre akciğerlerinde esir tuttu. Nefesini verdiğinde hazır olduğunu sanmıştı ancak başına gelecek olanların onu ne kadar değiştireceği hakkında en ufak bir fikri yoktu.
İnce, uzun koridorlarda korkusuzca ilerlemeye çalışırken omzuna yediği bir darbeyle yere kapaklandı. Yerde ki şekilleri izleyen gözlerini kimin yaptığına bakmak için kaldırdı.
Kim olduğunu bilmiyordu.
Ona neden böyle bir şey yaptığını da.
Onu izleyen gözleri tekrar önüne döndü. Karşısında gördüğü manzara karşısında tepkisiz kaldı. Ona doğru uzanan eli, daha sonra elin sahibini inceledi.
Parmaklarını kavradı ve ayağa kalktı.
"Sen iyi misin?"
"E-evet. Teşekkür ederim."
"Adın ne?"
Kısa bir süre söyleyip söylememe konusunda çelişkiye düştü. Daha sonra 'Bana yardım etti. Hem nasıl olsa sadece bir isim.' diye düşündü.
"Esin."
Yaptığı şeyin yanlışlığını fark edecekti elbet. Ama düşüşü acıtacaktı. Nasıl olsa bu onun ilk düşüşü olacaktı. Her zaman aklında olacak ve her an onu o an için pişman ettirecekti.
"Ben de Selim."
"Sorduğumu hatırlamıyorum."
Onu küçük düşüren bu cümleye minik bir kahkaha ile karşılık verdi. Ve devam etti.
"Hangi sınıftasın?"
Hâlâ konuşmayı devam ettirmesine şaşırmıştı Esin. Kalbini kırabilecek cümleyi söyledikten sonra bile ona yakın davranmaya devam ediyordu. Bu alışkın olduğu şeylerden biri değildi. Bu sefer duraksamadan cevapladı.
"4-E."
Kısa bir bakışma oldu. Bu sefer devam eden Esin olmuştu.
"Peki ya sen?"
Yüzündeki gülümsemeyi saklayamadı.
"4-C"
"Hım, anladım. Her neyse yardımın için teşekkür ederim. Tanıştığıma memnun oldum."
"Ben de öyle. Daha sonra görüşür müyüz?"
Sorusu karşısında şaşkınlığa uğradı. Heyecandan aklında ki tüm kelimeleri unuttu. Bu yüzden başını sallamakla yetindi. Eteğindeki tozları çırparken sınıfına ulaştı.
***
O ana kadar ki zamanını sınıftakilerin yüzlerine somurtarak geçirdi. Aklına Selim ve ona yardım edişi geldikçe mutlu oldu, sırıtamadan edemedi. Şu anda onu mutlu eden tek şeyin bu olmasına rağmen gelecekte onun en çok pişmanlık duyacağı şey de bunun olması büyük bir ironiydi.
***
4. ders. Hayatına belli bir yön verdiği 5 dakika. Sadece 5 dakika.
Her zaman yaptığı gibi gözlerini aşağıya dikmişti. Adım sesleriyle bakışları yukarı kaydı. Karşısında Zeliha'yı görünce o kadar da şaşırmamıştı. Onunla uğraşan belli başlı kişilerden biri ne de olsa o idi.
"Ne istiyorsun?"
"Bu sınıftan gitmeni desem yapacak mısın? "
Derin bir nefes aldı. Öfkesini dizginlemeye çalıştı. Ona karşı duyduğu bu nefretin nedenini anlamaya çalıştı. Çabası tekrar sonuçsuz kaldı.
Yumruğunu sıktı. Tırnakları derisini deliyormuş gibi hissettirene kadar batırdı tenine. Kafasında kurguladığı birkaç cümleyi dökmek istedi. Sesini ayarlamaya çalıştı.
"Uzak dur benden. Sana ne zararım var?"
Tam olarak söylemek istedikleri bu olmadığı halde, iki sade cümle ile yetindi.
Konuşmanın orada bitmesini umduğu halde tiz bir kahkaha ona öyle olmadığını hatırlattı.
Olan o anda oldu. Vücudunda bir şeyler değişti. Sanki bir tür denge bozulmuş gibiydi. Hissettiği tüm mutluluk, sevgi yerini tek bir güçlü, acımasız duyguya bıraktı.
Öfke.
Bi' anda gelen bu güçle sırasından hızla kalktı. Kalmasıyla sandalyesi geriye doğru düştü. Demirin yerle birlikte çıkardığı gürültü tüm dikkati oraya topladı.
Zeliha'nın önüne geldi. Hayatında hiç olmadığı kadar emin bir tavır takınmıştı.
"Sana bir zararım yok. Benden uzak dur. Eğlenmek için başkalarını bul. Ben senin oyuncağın değilim!"
Omzunu hafifçe ittirdi. Sınıftan hızlıca çıktı. Yaşadığı birkaç dakikanın etkisinden kurtulmak için bahçeye koştu. Az önce yaptığı bir delilikti. Az önceki kişi her kimdi bilmiyordu ama her zamanki Esin olmadığı kesindi.
Bahçeye ulaştı. Akciğerleri adeta yanıyordu. Güneş gözlerini delmek istercesine parlıyordu. Kalbi sakinleştiğinde en büyük gerçeği fark etti.
Az önceki kişiden hoşlanmıştı.
Kontrolün elinde olması güzel hissettirmişti. Ve bunu bırakmak istemiyordu. Asla.***
Sizi aşırı uzuuuuun süre beklettiğimin farkındayım. Ne kadar özür dilesem az. Hâlâ okuyan, takip eden var mı hikâyeyi bilmiyorum ama bundan sonra düzgün yayımlayacağım. :(
Ayrıca uzuuuun bir aradan sonra 8,2k okunma mı?
Muhteşemsiniz! :3
Yazım hatalarım varsa özür dilerim. :(
