05*: Neden vazgeçmiyorsun?
05*: Neden canımı yakan insanların canını yakmak için kendini tehlikeye atıyorsun? Ya yakalansaydın?
05*: Yapma, onların cezalarını sen veremezsin. Bir insanın canına kıyamazsın sen, bunu kendine de bana da yapma.
Ekin: Seni bulana kadar durmayacağım, Belgin. Eğer o alarm çalmasaydı inan bana uykusunda öldürecektim o adamı.
Ekin: Senin canını yaktılar, seni mahvettiler. Bunları yapmalarına rağmen mutlular, neden Belgin? Onlara zarar vermemem için bir neden söyle
05*: Karşına çıkmamı istiyordun değil mi? O zaman kes şunu
05*: Eğer bana bir daha böyle şeyler yapmayacağına dair söz verirsen, beş dakikalık da olsa karşına çıkabilirim. Söz mü?
Ekin: Yapma
Ekin: Onların mutlu olmalarına dayanamıyorum, senin onlar yüzünden yanımda olmamana dayanamıyorum. Bana bunu yaptırma
05*: Söz ver, Ekin
05*: Lütfen...
Ekin: Ah, Allah'ım
Ekin: Tamam, söz
Ekin: Senin için bir şey yapmayacağım ama sana yardım etmeme izin ver bari
05*: Beraber gittiğimiz lunaparka saat 4'te gelebilir misin?
Ekin: Gece mi? Saat kaç olursa olsun, ne halde olursam olayım gelirim, güzelim.
05*: Evet gece. Görüşürüz Ekin.
Ekin: Görüşürüz, güzelim.
(İletilemedi)*
*Havada kuru soğuk vardı. Rüzgar, karanlığın içinde salıncakları sallıyordu ve çıkan ses korku filmlerinin müziğini andırıyordu. Ellerini birbirine sürtüp ısınmaya çalışan Ekin ise hiçbir şeyi umursamıyordu. Karnına giren kramplar ve vücudunu titreten heyecanı ile volta atıyordu.
“Ekin!”
Duyduğu ses ile kanı çekildi, kendini kaybedecek gibi oldu bir an. Arkasına dönmeye korktu, tüyleri diken diken oldu.
Cesaret edip arkasını döndüğünde ise bulanıklaşan gözlerini kırpıştırıp zayıf ışığın vurduğu genç kıza baktı.
Halisülasyon gördüğünü sandığı genç kız şu an karşısında capcanlı duruyordu. Gerçekti, ölmemişti. Aradan geçen bir yıl içerisinde daha da yıpranmıştı sadece.
Kulaklığı takılıydı, gözlerinden yaşlar boşalıyordu. Ekin'den gram farkı yoktu. Birbirlerinin karşısında can çekişiyorlardı.
Ekin adım atacağı sırada, Belgin elini kaldırıp durdurmuştu onu. Aralarında beş metrelik mesafe vardı ve durduğu anda fark etti genç kızın ardında duran oğlanı.
“Dur, gelme.” Belgin elini yavaşça indirirken hıçkırıyordu artık. Sırtında hissettiği silahın varlığı değildi onu korkutan ya da bir şey yapmaktan alıkoyan.
Ekin'e zarar gelmesinden korkuyordu.
“Belgin,” Çaresizce elini uzattı ona doğru. “Gel buraya?” Aciz çıkmıştı sesi ve sonuna doğru kısılmasına rağmen genç kızın kalbini acımıştı tonu.
Kulağındaki kulaklıkta müzik yoktu, zihninde susmuştu o ses. İlk defa bu kadar anlayışlı davranıp yalnız bırakmıştı onları. Atlas olmasa, bunu da yapmazdı, diye düşündü ufacık bir an.
“Gelemem, Ekin.” Silahı sırtına bastırdı genç adam ve bu, çabuk ol demekti.
“Dediklerimi unutma olur mu?” Ekin'in eli yavaşça indi. Gözyaşları yanağından akıp giderken ardından rüzgarın vurmasıyla kuruluk oluşturuyordu. Fakat birkaç saniye sonra tekrar ıslanıyordu.
“Seni seviyorum.”
Ardından yavaşça kayboldular karanlıkta. Ekin'in bir şey demesine izin vermeden gittiler. Ardında yıpranmış, tükenmiş bir beden bırakarak gittiler.
Çaresizliği yüzünden avazı çıktığı kadar bağırıp ayağını yanında duran oyuncağa vuruyordu, salıncağın sesi hâlâ kesilmemişti, soğuk hâlâ kavuruyordu bedenini ve artık değil elleri, bir ormanın yanması bile ısıtamayacaktı onu, içini.
***
Canım yandı yazarken...
Düşüncelerinizi alalım?
-sarı
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mayıs kasırgası - yarı texting
Mystery / ThrillerMayıs Müge'si 2. Kitabıdır, ilkini okumadan başlamanız tavsiye edilmez. * 05*: Kendini kandırmaktan vazgeç 05*: Sen bir piçsin ve asla iyi bir insan olamazsın Tarık: Kimsin 05*: Kasırga 05*: Ve senin benden kaçabilmen için tek bir sığınağın bile yok...