Tamu'nun efendisi, insan kemiklerinden oluşmuş tahtında otururken, binlerce çağ öncesinden süregelen acuna hükmetme çabaları sonuçsuz kalmış, insanoğlu çoğalarak yaşantısına devam etmişti...
Acun oluştuğunda tüm yer yüzünün ateşlerle kaplı olması, burayı da hükmedebileceği düşüncesini oluşturmuştu. Tamudan kendi yarattığı birlikleri acuna taşımış, Ararat'ın zirvesine kendi sarayını inşa ettirmişti. Büyük zelzelelerin oluşturduğu çukurlar çağlar sonra acundaki alevleri söndürmüş, kurak araziler oluşmuştu. Gücünü ateşten alan Erlik Han ve müritleri ateşe ulaşmanın yollarını aramıştı. Çabaları boşa çıkmış, ateşe ulaşamayan Erlik Han, Ararat Dağı'ndaki sarayında acundaki yalnızlığı ile baş başa kalmıştı. Ateş yoksa, tamudaki ruhları kontrol edebileceği bir acun olmayacaktı.
Çağlar sonra acundaki hareketlilik kendisini de hayrete düşürdü. Kurak topraklar artık yeşermiş, mürenler, denizler oluşmuş, uçan canlılar olduğu haberi gelmişti. İçindeki hükmetme güdüsü, artık bu canlılar üzerine olacaktı. Çağlar sonra sarayından çıktı, gökteki ateşe ulaşmaya çalıştı, birlikleri ile birlikte doğuya hareket edince, iki ayak üstünde yürüyen, birlikte kalabalık yaşayan insanları fark etti. Artık kendisine mürit olacak canlıları bulmuştu. Birliklerini bu canlıların suretine bürüdü, aralarına gönderdi. Konuştukları dili öğrendi. Birlikleri, insanlara Erlik Han'ı anlatıyor, yaratıcıları olduğunu söyleyip kendisine itaat etmelerini istiyorlardı. İki uzun boynuzu, kırmızı gözleri ve dev pençeleri ile, Erlik Han'ı duyanlar korkularından itaat ediyorladı.
Erlik Han'a ibadet etmeye başlayan insanoğlu, bunun bedelini ödemeye başlayınca kurtarılmayı bekler oldu. Tüm insanlık köleler haline getirilmiş, tamu ızdıraplarını acunda yaşar olmuşlardı.
Acun için karanlık, çağlar boyu devam etti, Altay dağlarında ise acundaki yaşamın savunucusu olan Gezer Han, insanların kendi istekleri ile Erlik Han'ın iradesine girmeyi kabul ettiklerinden sessiz kalıyordu.İnsanoğlunun çektiği acılara daha fazla kayıtsız kalamadı. Ordusunu hazırlayıp Ararat'a doğru yola çıktı.
İki büyük ordu Kaspiy Gölü'nün önünde karşı karşıya geldi. Bir yanda tamu zebanileri, öteki yanda cennetin bekçileri amansız mücadeleye giriştiler. Her çarpışmada gök inliyor, ağaçlar devriliyordu. İki kardeş, şimdi birbirlerine delicesine meydan okuyor, tamunun kaderini belirlemeye çalışıyorlardı.
Tamu ordularının güç kaynağı ateş, yeryüzünden çekildikten sonra iyiden iyice zayıflamış üstüne cennetin bekçileri ile cenk edince yeryüzünden silinmeye başlamışlardı.Erlik Han, geri çekilmeyi kabul etmiyor, muharebeyi kazanmadan bölgeyi terk etmek istemiyordu. Gezer Han ve birlikleri hakimiyetlerini arttırdı, her pusat darbesi şeytanları duman edip tamuya gönderiyordu. Erlik Han iyice geri çekildi. Kendi sarayı, acuna hükmedeceği dağ artık kendi zindanı oldu.
Erlik Han, uçmagdan gelen zincirlerle bağlandı Ararat Dağı zirvesindeki sarayına hapsoldu.
Çağlar boyu mutluluk hüküm sürdü tüm acuna. Tüm kara bulutlar dağıldı.Geçmişte yaşanan savaşları hatırlayan kalmamış, Erlik Han ve birlikleri, yaramaz balaların kabuslarında yaşar hale gelmişti sadece.
Ta ki, Gezer Han'ın özel birliği Batut'lardan bir üstat, Erlik Han'ı serbest bırakana kadar...
>>>>> Yeni bölümler Pazartesi ve Perşembe günü sizlerle <<<<<
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖK YELELİ KURT
Historical FictionYER BAŞKADIR. YERDE YAŞANANLAR YERCEDİR. GÖK BAŞKADIR, GÖK'TE YAŞANANLAR GÖKÇE'DİR. - BOZKURT DESTANI.