ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

112 15 9
                                    

Otoparkın girişine geri koşarken arabayı girişe yakın park ettiğim için şükrediyorum. Her adımımda, vurulan omzuma çiviler batıyor. Otoparka iniyorum. Siyah arabanın yanında kar maskeli birisi daha bekliyor. Hızla kendimi yere atıyorum. Ah bunu nasıl düşünemedim ! Peşimdeki yan kapıdan inmişti. Arabayı kullanan o değildi. Bir kişiyi daha hesaba katmalıydım. Ne yapacağımı bilmiyorum ama ne yapacaksam bir an önce yapmalıyım. Zamanım tükeniyor. Kendine gel ! Başımı iki yana sallıyorum. Tünelden hala silah sesleri geliyor. Belli ki diğeri merdivenleri bulamıyor. O pes edip otoparka geri dönemden buradan gitmem gerek. Şansım varsa arabama bir kez daha vurulmadan yetişebilirim.

Gerginliğim giderek artıyor. Arabam siyah arbayla aramda kalıyor ama bana çok daha yakın. Hızlı hareket edebilirsem, otoparkta bekleyen kar maskeli herif ne olduğunu anlamadan burdan kaçabilirim. Artık seçme şansım yok.

Ok gibi fırlayıp arabama doğru koşuyorum. Anahtarları çıkarıp arabayı çalıştırıyorum. Bir silah sesi daha patlıyor. Bu ses çok yakından geliyor. Kurşun vızıltıyla kulağımın yanından geçerken delinmiş ön camın arkasında diğer adamı, elindeki tabancayı bana dogrultmuş halde buluyorum. Bir kez daha ateş ettiğinde ani bir refleksle eğiliyorum.

Hiç beklemeden doğrulup arabayı üzerine sürüyorum. Kendini son anda yana atıyor. Direksiyonu sağa kırıyorum ve otoparktan çıkıyorum. Karşımdaki caddeye tam gaz giriyorum. Dikiz aynasından arkama bakınca siyah arabanında otoparktan çıktığını görüyorum. Kim olduklarını bilmiyorum ama ne istediklerini bugün net olarak gösteriyorlar. Ölmemi istiyorlar.

Son bir saatti ara sokaklarda izimi kaybettirmeye çalışarak geçiriyorum. Şehir merkezinden çıkmak üzere olduğum sağ tarafta sıklaşan ağaçlardan anlaşılıyor. Orman yoluna yakın bir yerlerdeyim ama geçtiğim sokakları daha önce hiç görmediğime eminim. Gözlerim yolla dikiz aynası arasında mekik dokurken aklımdan binlerce düşünce geçiyor. Gökyüzü karabulutlarla kaplı. İçim daralıyor. Sürmeye devam ediyorum. Ne kadar uzaklaşırsam o kadar iyi.

Gök gürlüyor. Peşimde olmadıklarına ikna olunca duruyorum. Boş ve ıssız bir yerde olduğumu fark ediyorum. Dikkatli bakınca nerede olduğumu anlıyorum. Şehrin batı bölgesindeyim. Eski yapıların kalıntılarının olduğu yerde. Etrafta göz gezdiriyorum. Bir zamanlar çok işlek olarak bilinen bu bölge şimdi harabe yığını ve boş. İleride kubbeleri yıkılmış bir yapının çevresinde ki yıkık duvarlar dikkatimi çekiyor. Sanırım bu da Topkapı Sarayı denilen yapının kalıntıları. Türk tarihi kitabindaki haliyle şu halini karşılaştırınca o yapının bu olduğunu inanmak mümkün değil ama yine de harabe garip bir şekilde ihtişamlı görünüyor. Yıkık hali bu kadar büyük alan kaplıyorsa eski halinin büyüklüğünü düşününce inanasım gelmiyor.

Türk ulusundan kalmış tek eski harabe bu değil. Biraz uzakta, dört köşesinden taş kuleler yükselen iki yapı daha var. Camiler. Muhteşem görünüyorlar. Asıl muhteşem olan şey, ikiside çok eskimiş olmasına rağmen hala ayakta duruyor. Bence bu ilahi kudretten başkasının yapabileceği türden bir şey değil. Bunlar şehirdeki son camiler ama kullanılacak kadar sağlam değiller. İnsanların bir kısmı hala dini ibadetlerini evinde yapıyor. Biliyorum. Çünkü Suzan'da öyle yapıyor. Bu sebeple bazı vakıflar ve bakanlıklar harabeleri restore etmeyi, özellikle bu camilerin topluma tekrar açılması ve yeni camiler inşa edilmesi hakkındaki önerilerini hükümete sundular ama hükümet, dünya için yıkımla sonuçlanan bir savaşın ardından kurulmuş bir ulus için ibadethane inşasının gereksiz masraftan başka bir şey olmadığını ve harabelere ayrılacak bütçeyle yeni yapılar inşa edilmesini gerekçe göstererek sunulan önerileri reddetti. Hükümetin kararlarını çoğu zaman katı bulsamda bu konuda onlara hak veriyorum. İnsanlar eski yapıları gezmeden de yaşayabilir ve ibadetlerini evlerinde de yapabilirler. Harabelerin içinde yeniden düzen oluşturmaya çabalayan bir toplumun, tarihi yapılarını onarmaktan ve dini yapılar inşa etmekten önce yapması gereken daha önemli işler var.

SUİKASTÇIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin