2.Bölüm

2.3K 191 48
                                    

*Gif çok iyi değil mi ya? 😍*

Yatakta uzanmış tavana bakıyordum. Gözyaşlarım benden bağımsız olarak akıyordu. Yine kendimi kapana sıkışmış gibi hissediyordum. Tıpkı akıl hastanesinde kaldığım günlerdeki gibi. Vampirlerle ve mavi gözlü adamla savaştığımız günlerdeki gibi. Berk'in ölümden döndüğü gerçeğini daha yeni atlatıyordum ve üzerine şu ateşten oklar gelmişti. Uyuyamayacağımı anladığımda yatakta hafifçe hareket ederek kızlara baktım. Kimsenin sesi çıkmıyordu.
"Abla," diye fısıldayan Sıla'ya doğru eğildim. Artık alt ranzamda Sıla yatıyordu.
"Uyku tutmadı," diye fısıldadığımda yukarı, yanıma oturdu. Başını omzums koyduğunda ona sarıldım. Onunla daha fazla vakit geçirmek istiyordum. Bir yıl çok kısaydı bizim için. On yedi yıl kaybım vardı. Bazen onun yaşadıkları mı daha kötüydü yoksa benimkiler mi diye merak ediyordum. Tamamen kötülük dolu adamların ve kadınların yanında kalmıştı. Sürekli mavi ışık verilip kalbindeki iyilik yok edilmişti. Ailesini düşmanı bilmişti. Ona loş ışıkta bakabildiğim kadar baktım. Bana ne yapmış olursa olsun o benim küçük kardeşimdi. Onun da korktuğunu biliyordum. Bir süre sonra yanyana yattık. Ona çok uzun zaman önce ben yetimhanede kalırken Pelin ablanın bana anlattığı hikayeyi anlattım. Hikaye bittiğinde gözlerim usulca kapandı.

Herkesin uyandığını duyabiliyordum. Sağımda Eylem bir şeye gülüyordu. Öykü biriyle telefonda konuşuyordu. Biri kolumu dürtüyordu ama gözlerimi açacak gücüm yoktu.
"Hava çok güzel Derin. Hadi uyan. Pikniğe gideceğiz."
Gözlerimi açtım. Hemen kalktım. Deniz gülümsüyordu.
"Gerçekten mi?" Dediğimde başını salladı. En sevdiğim kuşlu tişörtümü giyip biraz makyaj yaptım. Sıla saçında kalmış tarakla yanıma geldi.
"Bu ne?" Dedim gülerek. Omuzlarını silkti. Saçları aylardır taranmamış gibiydi. Onu pembe koltuğa oturtup tarağı saçından çıkardım. Annem ısrarlarımıza dayanamayıp led ışık süslü makyaj masalarıyla pembe koltukları almamızı kabul etmişti. Hepsinin sahipleri vardı. Ben Sıla ile en soldakini kullanıyordum. İsimlerimizi pembe tebeşirlerle yazmıştık. Sıla araya kalp koyunca gözlerim dolmuştu. Bakışlarımı yazıdan ayırıp Sıla'ya çevirdim. Mavi bir tişört giymişti. Tek elimle far kutusunun kapağını açtım.
"Ablan sana far sürecek," dediğimde itiraz etmek için ağzını açtı ama elimle ağzını kapattım. Bittiğinde kahkaha atasım geldi ama kendimi tuttum. Far sürmekten hiç anlamıyordum.
"Gözlerimi açmaya korkuyorum," dedi Sıla endişeli bir sesle. Güldüm.
"Aç hadi."
Aynaya bakıp kaşlarını çattı. O kadar çok far sürmüştüm ki göz kapakları şirinlerin ten rengi kadar mavi olmuştu.
"Merhaba Şirine," dedim yansımasına bakarak. Sıla gözlerini devirdi. Eli ıslak mendile gittiğinde elinden kaptım. Ben üstünden aldıracaktım. Biraz temizlediğimde hiç te fena durmadı. Sıla da sevmişti. Birlikte alt kata indik. Yemek masası boştu. Bu demek oluyordu ki dışarda yiyecektik. Çimlerin üzerinde kahvaltı. Kulağa çok hoş geliyordu. Ben hariç,artık yanımda Eylül olmasa da ışınlanabiliyordum, herkes ışınlanma yüzüklerini taktı. Berk elimi tuttuğunda yüzüğü elime battı ama sesimi çıkarmadım. Elini daha da sıkı tuttum.

Hava gerçekten de çok güzeldi. Ne terletecek kadar sıcak ne de üşütecek kadar serin. Annem ve babam bizi yalnız bırakmışlardı ama saklanıp bizi izlediklerinden şüpheleniyordum. En önde giden Eylem durunca biz de durduk. Deniz uçarak etrafı kolaçan etmişti. Çocuklar gibi dağılıp örtülerimizi serdik. Tabi ki hayvan baskılı örtümü getirmiştim. Benimkine Berk, Sıla ve ben oturduk. Melisa'nın bize doğru geldiğini görünce açıkçası şaşırdım çünkü o pek okuldan çıkmıyordu. Gelip yanıma oturdu. Sıla'ya bakıyordu. Sıla bana bakınca omuzlarımı silktim.
"Sarp'ı ilk ne zaman gördün?" Dediğinde gözlerimi devirdim. İki lafından biri Sarptı. Sıla saçını kulağının arkasına itti.
"İlk hatıralarımda o yok. Sizinle okulda kalıyordu o zamanlar herhalde. Çıkmanız da yasakmış ama o bazı geceler gizlice yanımıza geliyordu. Toplantı yapıyorduk. Okulun yerini ne kadar anlatırsa anlatsın bir türlü bulamıyordu vampirler. En sonunda beni gönderdiler işte. Ablama rastlamıştım. Ailemin öldüğünü sanıyordum. Hatta bunu annemle babamın yaptığını. En büyük düşmanların Defne ve Selim diyorlardı."
Bu anıların etkisiyle durup nefes almaya çalıştı. Melisa yine ortamı bozmuştu. Boğazımı temizledim.
"Bakın kuş sürüsü geçiyor," dedim gökyüzünü gösterip. Herkes baktı. Ben de bu arada çantadaki kurabiyeleri çıkardım. Başlarını yere çevirdiklerinde gülümsediler. Melisa hariç. Durmadan acı çekiyor gibiydi. Belki de hâlâ Sarp'ın yasını tutuyordu. Sıla'ya çiçek desenli bir kurabiye yedirdim. Berk te bana yıldız şeklinde bir kurabiye yedirdi. Melisa durmadan Sıla'ya sorular soruyordu ve bu oldukça sıkıcı bir hal almaya başlamıştı.
"Birlikte uçmaya ne dersin?" Diye fısıldadım Berk'e doğru. Bana bakıp dudağını yukarı kıvırdığında bu fikri sevdiğini anladım.
"Yavaşla Derin. Korkuyorum," dediğinde güldüm. Kollarımı iki yana açtım özgürce. Berk bütün gücüyle belime sarılmıştı. Başımı hafifçe yana çevirince gözlerini sımsıkı kapattığını gördüm.
"Hadi ama bütün eğlenceyi kaçırıyorsun. Dünyayı yukardan görmen gerek."
Kolları biraz gevşedi.
"Çok... Güzelmiş. Biraz alçalsana."
Dediğini yaptım. Hemen altta kuşlar vardı. Korkutmadan yanlarına yaklaştım. Bana baktılar.
"Merhaba kuşlar. Ne kadar eğlendiğinizi anlıyorum artık."
Gri güvercin güzel bir manevra yaptı.
"Biraz teknik öğrenmen lazım. Kanatların da yok. Kollarını çok yormaman lazım. Vücudunu ön plana koy."
Yapınca uçmak daha kolaylaştı. Kuşlar yere inerken onlara el salladım. Berk başını boynuma yasladı. Bir şey denemeye karar verdim o anda.
"Sırtımdan in ama kollarımı bırakma," dediğimde biraz tereddüt etti ama yaptı. Karşımda duruyordu ama havadaydık. Güldüm. Aklından ne kadar güzel güldüğümü geçiyordu. Bunu anladığımı fark edince gülümsedi. Rüzgar gücünü kullandı ve havada dönerek yere indik. Yaşadığım en güzel fantastik deneyimdi. Havada ne kadar çok oyalandıysak bizimkiler toparlanmış gidiyorlardı. Örtümü almak için gittiğimde birinin adımı fısıldadığını duyar gibi oldum. Koşmaya başladığımda ilerde Melisa'nın Sıla'nın boğazını sıktığını gördüm. Sıla yerde çırpınıyordu. Berk beni geçip Melisa'yı ayırmaya çalışmaya başladı. Bütün gücüyle sıkıyordu. Sıla'yı çekmeye başladım.
"Melisa bırak!" Dedim ama gözleri Sıla'nın boynuna odaklanmıştı. Berk biraz çekmişti ama Melisa bir kıza göre çok güçlüydü. Odaklanmaya çalışıp ateş gücümü kullandım. Ellerinde yanma hissi olması lazımdı ama hiç kıpırdamıyordu bile. Sıla'nın yüzü morarmaya başlayınca mecburen Melisa'nın kafasına vurup bayılttım. Yere çöktüm. Sıla nefes almıyor gibiydi. Herkes başımıza toplanmıştı.
"Melisa iyice çileden çıktı," dedi Eylül. Berk rüzgar gücünü kullanarak Sıla'nın nefes almasını sağlamaya çalışıyordu. En sonunda Aras Sıla'yı kucağına aldı ve okula ışınlandık. Arda da Melisa'yı kucağına almıştı.

Tek revir olduğu için Melisa'yı yer altındaki odaya götürdüler. Annem ve babamın morali Sıla'yı baygın görünce çok bozulmuştu. Sıla'nın yatağının yanına oturdum. Sabah sürdüğüm mavi far biraz dağılmıştı. Ağlamaya başladım. Hemşire serum taktı. Burnunda da oksijen veren alet vardı. Konuşacak halde olmadığım için olanları annemlere Berk anlattı.
"Melisa günden güne kötüleşiyor. İlaçlar da fayda etmiyor artık. Akıl hastanesine yatabilir. Yarın doktor gelecek."
Yutkundum. Aklıma benim şizofren olduğuma karar veren gözlüklü doktor geldi. Yetimhanedeki çocuklar bana deliymişim gibi bakmışlardı. Beni müdüreye söyleyen kızsa gülüyordu. Yanındakine size söylemiştim deli bu kız dediğini duymuştum. Daha on beş yaşındaydım. Sıla gözlerini kırpıştırınca hatıralarımdan kurtuldum.
"Abla okulda mıyım?" Dediğinde başımı olumlu anlamda salladım. Burnundaki oksijen aletini yukarı kaldırdı. Boynu morarmıştı. Annemle babama bakıp gülümsedi. Yanına gidip Sıla'ya sarıldılar. Ayrıldıklarında Sıla derin bir nefes aldı.
"Melisa bana Sarp'ı geri getirmemi söyledi. O parçalandı,geri getiremem dediğimde ısrar etti. Kalkıp diğerlerinin yanına gitmek istedim ama herkes yanındakiyle konuşuyordu. Sonra Melisa boğazımı sıkmaya başladı. Sarp geri gelecek diyordu."
Ellerimi yumruk yaptım. Bu kızın derdi neydi? Sarp bir haindi ve hak ettiği gibi ölmüştü. Aşk insanın gözünü bu kadar kör edebilir miydi? Demek ki edebiliyordu.
"Bu gece burada kalacaksın Sıla. Melisa odada kilitli kalacak. Yarın da büyük ihtimalle akıl hastanesine yatacak. Yine gelirim," diyen annem odadan çıktı. Babam da bizi son kez öpüp gitti. Gece Sıla'nın yanındaki boş yatakta yattım.

Dışardan sesler geliyordu. Kalkıp Sıla'ya baktım. Uyuyordu. Ses çıkarmamaya çalışarak odadan çıktım. Sağımda yemek masası vardı ve boştu. Kapıyı kapatıp annemin odasına yöneldim. Kapı açıktı ama içerde kimse yoktu. Merdivenlerden birinin indiğini görünce yanına gittim. Rüya nefes nefeseydi.
"Neler oluyor?" Dedim kollarımı kavuşturup. Dudaklarını yaladı.
"Melisa'yı kontrol etmek için doktor geldi ama Melisa kapıya masa filan çekmiş sanırım. Bilmiyoruz. Kapı açılmıyor. Kapıyı eritmeyi teklif ettim ama kabul etmediler. Melisa kapının arkasında olabilir. Herkes çözüm bulmaya çalışıyor."
"Ben de aşağıya geliyorum," dediğimde başını salladı. Alt kat çok kalabalıktı. Bizim kızların yanına gittim. Babam kapıyı yumrukluyordu. Annem de Melisa'yı ikna etmeye çalışıyordu. En öne gittim. Aklıma bir fikir gelmişti. Diğerlerine döndüm.
"Aranızda taklit yeteneği olan bir vardı galiba," dediğimde biri öne çıktı. Esmer bir erkekti. Yanıma geldi. Berk hemen yanıma gelince içimden gülmek geldi ama hiç uygun bir zaman değildi.
"Sarp'ın sesini taklit eder misin?" Dedim. Taklitçi başını salladı. Hepimiz geri çekildik. Doktor alnındaki teri siliyordu. Taklitçi konuşmaya başladı.
"Melisa? Kapıyı açar mısın? Seni görmek için geldim."
Yutkundum. Sarp'ın sesini duymayalı bir yıl olmuştu. İçerden sesler geldi. Bir şey çekilme sesleri.
"Yalnız mısın?" Diyen Melisa'nın sesi bir yabancıya ait gibiydi.
"Evet."
Doktor öne geçti ve çantasından bir iğne çıkardı. Hepimizi görünce kriz geçirecekti muhtemelen. Taklitçiyi görünce de öyle. Kapı açıldı ve Melisa'nın darmadağınık mavi saçları göründü. Geçen bir günde daha da zayıflamıştı sanki. Tişörtü ve pantolonu yırtıktı. İçerden bulduğu sivri şeylerle kollarını kesmişti. Bizi görünce kapıyı kapatmaya yeltendi ama kapıyı yaklaşık on kişi koruyordu. Doktor yanına gidince kendini yere attı. Babam ve Arda zor tutuyorlardı.
"Yalancılar! Kandırdınız beni! Hepinizi öldüreceğim!"
Melisa son sesiyle bağırıyordu. Doktor iğneyi damarına sokmaya çalışıyordu ama sabit durmuyordu ki.
"İğne kırıldı," dediğinde Melisa delice güldü. Gülerken gözünden yaşlar geliyordu. Yanımdaki Berk'e sarıldım. O an aklıma Melisa'yı ilk gördüğüm an geldi. Sarp ile birlikte bankta oturuyorlardı. Sarp ona mavi ışık vermişti. Onu kötüleştirmeye çalışıyordu. Melisa ise şimdi onun yokluğunda delirmişti. Doktor sonunda iğneyi yapınca Melisa hemen uyudu.
"Onu kliniğe yatırmamız gerekiyor. İlaçlarla tedavi etmeye çalışacağız," diyeb doktora baktım. Kendimi çok kötü hissediyordum. Melisa sedyeye bindirilip bahçeye çıkarıldı. Bütün okul dışardaydı nerdeyse. Ambulansın önünde sedye durdu. Vedalaşmak isteyen vedalaştı. Gözlerim dolu dolu mavi saçlarını okşadım. Cebimde onun doğum günü için aldığım uğur böcekli kolye vardı. Kötü hissettiği bir gün bana geri vermişti. Sende kalsın artık, ben kendimi eskisi gibi hissetmiyorum demişti. Kolyeyi ağlayarak boynuna taktım.
"Bir gün yine eskisi gibi hissedeceksin. Yanımıza döneceksin," dedim kısık bir sesle. Berk elini omzuma koydu. Ambulans bağırırken arkasından baktım. Melisa benimle aynı kaderi paylaşıyordu. Malesef o yanlış bir sebeple de kapatılmamıştı.

Kıvılcımların Dansı-IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin