4. Bölüm

175 21 6
                                    

  Soyluluğumu gizleyen ancak sıradan bir köylü kızından çok daha fazlasına sahip olduğumu örtemeyen elbise, kollarının açık olmasından dolayı bileğime bir kumaş yardımıyla sabitlediğim hançerimi de açığa çıkarıyordu. Yattığım yatağın altına koyduğum tacımı elime aldım ve yatağın üzerine sertçe oturdum.

Bu tacı taktığımı herkese gösterebilmek, bu insanlar için neden hayatlarını bile göz ardı edebilecek kadar  önemliydi? Kendi sebeplerim bir yere kadar kabul edilebilirdi ancak bu insanlar neden beni istiyorlardı? Lozandros’un yönetiminden memnun olmadıklarını düşünmek istediğimde aklıma tutsak olduğum beş yılı benim özgürlüğüm için çabalayarak geçirdiklerini hatırlıyor ve böyle fedakar insanlara çıkarcılığı yakıştırdığım için kendimden utanıyordum.

Sadece üç yıl tahtta kalmıştım ve bu insanlar yine de beni istiyorlardı. Neden beni istiyorlardı?

“Majesteleri, köy liderleri büyük salonda teşrif etmenizi bekliyorlar.” İç çekerek başımı salladım ve tacımı taktım. “Geliyorum, Aşula.”

Büyük salona girdiğimde yaklaşık elli kişi, uzun bir masada karşılıklı ayakta dikiliyordu, başları saygıyla yere eğilmiş, elleri önlerinde birleştirilmişti. Masanın en ucundaki yerime geçtim ve yüzleri yere bakan köy liderlerine baktım. Aynı köyü paylaştıkları insanları benim için canlarını feda etmeye hazırlayan insanlara, kendi canlarını bana sunan insanlara.

“Başlarınızı kaldırın.” Emrimle başlarını kaldırıp, tam karşılarındaki kişilerin gözlerinin içlerine bakmaya başladıklarında bir sonraki emrimi verdim. “Bundan sonra bu masada bulunan insanların başları benim huzurumda bile eğilmeyecek.”

“Emredersiniz, majesteleri.”

“Oturun.” Onlarla birlikte oturdum ve ellerimi masanın üzerine koydum. “Zorlu bir mücadele olacak,” diye başladım konuşmama. “Hepimiz için tahammül sınırlarını zorlayacağımız bir savaş belki de. Sizden çok şey isteyeceğim; varınızı, yoğunuzu, canınızı hatta canınızın canını. Şuan bu masada olmanız bile bunu göze aldığınızın bir kanıtı, farkındayım ancak size bir kez daha soracağım: Benimle misiniz?”

“Emrinizdeyiz, Kraliçem.”

“Varlığımız, yolunuzda feda olmak için vardır, majesteleri.”

“Sahip olduğumuz her şeyi size feda ederiz, efendim.” Bunlara benzer cümleler her birinin ağzından içtenlikle döküldüğünde, gözlerimin dolmasını engelleyememiştim. Bu güzel innsanların bu hayran olunası duygularını hak edecek ne yapmıştım ben? Beni tüm bu fedakarlıklara değer görmelerine sebep olacak neye sahiptim? Bu teslimiyeti neden Lozandros’a değil de bana yöneltmişlerdi? Aklım almıyordu; tahtta kaldığım o üç yılda benimle yolları bir kez bile kesişmeyen bu insanlar beni nasıl bu kadar önemseyebilirlerdi?

Akşamın ilerleyen saatlerinde konuklarımı tanımış, bana ne çeşit yardımlarda bulunacaklarını kararlaştırmış ve bir hafta içinde planımızı başlatmaya karar verdikten sonra yanlarından ayrılıp, Aşula’nın bana ayarladığı yeşil, kapüşonlu elbiseyi giyerek köyden çıkış yapmıştım.

Idaçu kendisinden rica ettiğim üzere Kral Hasven’e, bizzat kralın özel yardımcısının kendisiyle aramızda gizli bir şekilde geliştirdiğimiz yöntemle, haber yollamış ve onunla köyün dışındaki korulukta buluşmak istediğimi iletmişti. Kral Hasven de bizzat davetime icabet ederek beni onurlandıracak ve tahtımı almama yardım edecekti. En azından ilk kısım kesin olsa da ikinci kısmı ümit ve tahmin ediyordum.

Yaklaşık on metre gerimden gelen Idaçu ve on metre sağımdan gizlice beni takip eden Tanyu ile korulukta ilerlerken duyduğum at kişneme sesleriyle hızımı arttırdım ve sonunda beni bekleyen on bir kişilik grubun karşısına dikildim. Kral Hasven on kişilik bir etten duvarın ortasında, atının yanında dikiliyordu.

“Yıllar sana çok iyi davranmamış, tonton ihtiyar.” diye seslendim. Sesimi duyan askerler anında silahlarını çekse de tüm dikkatimi verdiğim Kral Hasven’in yüzünde babacan bir gülümseme peydah olmuştu.

“Sen de sevgi topağı olmamışsın, cadaloz.” O etten korumanın arasından çıktığında ben de iyice ona yaklaştım ve karşı karşıya geldiğimizde son buluşmamızdan bu yana daha da yaşlanan yüzüne baktım.

“Yakında komşu ülkenin kraliçesi olacak bir soyluya cadaloz demek ne kadar stratejik sizce, Kral Hasven?” diye sordum.

“Yakında tahta çıkmana yardım edecek olan komşu ülkenin kralına ihtiyar demek ne kadar stratejikse o kadar stratejik, Prenses Aşina.” Gülerek başımı salladım ve arkasındaki askerleri gösterdim. “Güvenilirlikleri teste tabi tutuldu mu?” Yavaşça başını sallayarak onayladı ve beni atının biraz gerisindeki ateşe yönlendirdi. Yavaşça ateşin etrafına konuşlandırılmış kütüklerden birine oturdum.

“Geldiğin için teşekkür ederim, ihtiyar.” dedim askerlerinden biri ateşe birkaç odun atıp da yanımızdan uzaklaştığında.

“En azından bundan sonra yardım etmeliyim diye düşündüm. Halkımın babana ve sana olan borcunu biraz olsun hafifletebilmek tek arzum.” Kral Hasven tahta çıktığında devletinin diğer devletlere o kadar çok borcu vardı ki, egemenliğindeki tüm toprakları elden çıkarsa yine de o borcu kapatamazdı. Babam gücünü kullanarak diğer devletlerle görüşmüş ve borcu yıllara dağıtarak yapılandırmış ve hatta borcun bir kısmını kendi hazinesinden ödemişti. Ben tahta çıktığımda ise Kral Hasven’e düzenlenecek bir suikastın haberi elime geçmiş ve anında kendisini bilgilendirerek hayatını kurtarmıştım. Kral Hasven’in bana bir hayat, babama da bir krallık borcu vardı.

“Lozandros’la aranızda ne geçti?” diye sordum. Bana karşı sevgi dolu olan gözleri kuzenimin ismini anmamla anında nefretle dolup taştığında, gelecek cümleyi bekledim.

“Boyuna, posuna, gücüne bakmadan beni tehtit etti.” dedi. “Daha fazla detay isteme; gece gece keyfimi kaçırma.” Büyük sözü dinledim ve yavaşça başımı salladım.

“Bana yardım edeceksin, değil mi?” diye sordum emin olmak için. “En iyi askerlerimden oluşan bir tugay hazırlatıyorum. İki hafta içinde burada olacaklardır. İhtiyaçlarını düşünmene gerek yok ben her şeyi ayarlatıyorum.” Yerden bir dal parçası aldım ve ateşe daldırdım.

“Senin yardımını anlıyorum, ihtiyar. Borcun var. Dostlarımı da anlıyorum, ben ve Lozandros arasındaki farkları bildikleri için tahta çıkmama yardım ediyorlar. Ama o köylü insanlar neden bana yardım ediyorlar? Sadece üç yıl tahtta kaldım; neden beni Lozandros’a tercih ediyorlar? Neden yıllarını benim özgürlüğümü ve ondan sonrasını planlayarak geçirdiler?”

“Çünkü onlar Lozandros’tan önce senin halkındı, Aşina. Onlar baban gibi bir kralın halkıydı ve onun tahtını Lozandros gibi bir adiye bırakmaya niyetleri yok.”

“Yani ben kötünün iyisi miyim?” diye sordum kırgınlıkla. “Tabi ki değilsin, evlat. Sen en iyinin yetiştirdiğisin. Halkından şüphe duyma sakın. Onlar sana nasıl ki seni tanımadan güvendiler; sen de onlara güvenmek zorundasın.”

........

Aşina'nın, Kral Hasven ile buluşmasında giydiği kıyafet

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Aşina'nın, Kral Hasven ile buluşmasında giydiği kıyafet.

Görk (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin