Halkıma güvenmeyi öğrenmekle geçirdiğim altıncı günün sonunda Lozandros'un yanında bulunup da benim safımda olan soylulardan aldığımız malumata göre yerimiz tespit edilmişti. Üç günlük mesafesinde olduğumu öğrenmesi on iki günden fazla sürmüştü, bu hem iyiydi hem de kötü.
İyiydi çünkü istihbaratı oldukça yavaştı, tıpkı sarayın güvenliği gibi. Ben kaçtıktan sonra güvenliği biraz arttırmış olduğunu tahmin etsem de; ordunun yarısından fazlası zaten şu an benden gelecek bir emri bekliyordu.
Kötüydü çünkü geç de olsa yerimi bulan bu adam saraya bu kadar yakında olmamın sebebinin bana ait olanı geri almak olduğunun pekala farkındaydı. Benim gibi o da bir plan yapıyordu ancak atladığı büyük bir detay vardı: onun planı on iki gün önce yapılmaya başlanmıştı, ben ise beş yıldır onu nasıl yaptıklarına pişman edeceğimi düşünüyordum.
"Majesteleri, Kral Hasven'in askerleri emirlerinizi bekliyor. Ayrıca belirttiğiniz yaş aralığında olup da savaşa katılmak isteyen köylüleri de silahlandırdık. Seçtiğiniz kişileri de emrettiğiniz gibi ormanda kamufle olacak şekilde giydirdik. Herkes onlara ne emrettiğinizi gayet anladılar ve başlamaları için emir vermenizi bekliyorlar." dedi Tanyu ben batan güneşi seyrederken. Üzerimde savaş zırhım vardı, pencerenin önünde bana ayrılmış olan at savaşa uygun hazırlandırılmış; belki de son kez yemlendiriliyordu. Derin bir nefes alarak gözlerimi Kral Hasven'le görüşme yaptığımız koruluğun arkasındaki sıradağların ardından batan güneşten çekip, kendi savaş zırhını giyen Tanyu'ya baktım. Onun güzel gözlerine. Yıllar önce mezarlığa döndüğünü düşündüğüm kalbimde şenlik alanı kurdurtan yüzüne.
"Kaç yaşındasın Tanyu?" diye sordum. "Onca zamandır hayatını tehlikeye attığını umursamadan bana hizmet ediyorsun oysa ki tehlikede olan o hayat hakkında en ufak bir bilgiye sahip değilim." Utandığını belli eden bir ifadeyle başını eğdi ve yutkundu. Gözlerini tekrar gözlerime çıkardığında elinde tuttuğu kılıcı yavaşça bana uzattı. "Usta Çebi bunu size vermemi istedi." dedi mırıltıyla. Bana kendi hakkında en ufak bilgi vermeyecekti. Yenilgiyle omuzlarımı düşürdüm ve güçlükle kılıcı elime aldım.
"Bu bana yaşatacağın tek yenilgi olsun, Tanyu." dedim. "Eğer bir yenilgiyle daha beni karşı karşıya bırakırsan, bu sefer olduğu gibi hoşgörüyle yaklaşmam." Hızlı adımlarla önce odadan sonra da evden çıktım ve emirlerimi bekleyen halka daha iyi seslenmek için köyün ortasına kurulmuş yüksek platforma çıktım. Kalabalık anında önümde birikmişti.
"Bu akşam tüm ülkenin beş yıldır çektiği işkence bitecek! Siz bitireceksiniz! Ve tarih, sizleri birer kahraman olarak anacak! Çocuklarınız, onların çocukları ve onların çocukları! Sizleri daima minnetle anacak ve anneleri onları sizin bu gece göstereceğiniz kahramanlıklarınızla; bir kahraman olarak yetiştirecek!" Platformda bir sağa bir sola yürüyor ve yumruğumu sallayarak halkı savaşa hazırlıyordum.
"Doğacak çocuklar, gösterdiğiniz kahramanlıklarla sizlerin adını alacak! Çocuklar güvenli köylerinde sevinçle oyun oynadıktan sonra sizin yazacağınız destanlarla uykuya dalacaklar!" Hızla kılıcı kınından çıkardım ve havaya salladım. "Bu gece tarihimizin en büyük destanını yazacağız!"
Halk ellerindeki silahlarını havaya kaldırarak naralar atmaya başladığında, mutluluk ve gururla gülümsedim ve kılıcımı hafifçe indirip, tekrar havaya kaldırdım. "En yüce halkın hak ettiği hayat için!"
Karşımdaki insanlar da benim yaptığım gibi silahlarını indirip, tekrar havaya kaldırdılar ve o sırada Tanyu'nun arkamdan bağıran sesini duydum.
"Gerçek Kraliçe için!" Halk da aynı şekilde karşılık verdi. Çıkan gür ses gökyüzünde şimşek etkisi oluştururken, gözlerim hissettiğim minnetle dolmuştu. Bu gece başarısız olmam dahilinde üzüleceğim tek şey bu insanların tabi tutulacağı muameleydi. Bu insanlar için kazanacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Görk (Tamamlandı)
Cerita PendekGörkemli bir sarayın, gösterişli bahçesini; aynı sarayın parmaklıklı penceresi olan göz alıcı bir odadan izliyordum. Parmaklıkların amacı benim değil; kralın güvenliğini sağlamaktı. Kuzenimin. Beni tahttan indiren kuzenimin. Tahttan indirilmemin...