Bölüm 1

2.8K 124 83
                                    


( *şarkıyı dinleyin, fon müziği oluyor:d*)

Kapkaranlık bir dünyada boğuldum hep. İçinden çıkamadığım bir dünya, renkleri unuttuğum bir dünya. Ama hiç bir şey aşık olmama engel olamadı. Ben aşık oldum. Hem de çok aşık oldum. Ve bu hikayenin nasıl başladığını, nasıl bittiğini; sonuna kadar anlatacağım. Eee her güzel bir hikayenin bir sonu olur değil mi?

Lisenin üçüncü yılı idi. Kendimi her zamankinden daha da kötü hissediyordum. Yine koskocaman bir yıla başlayacaktım. Yine sıkıcı dersler, öğretmenler, ödevler... Normal bir yıl daha olacaktı benim için. Ben herkesin bildiği 'Buz Prens' idim. Kızlar genelde bana bu lakap ile seslenirlerdi. Onlara yüz vermiyordum çünkü, güzel bir aşk istiyordum ama bunu hiç bir kızda bulamıyordum. Ara sıra Sinan'dan aldığım tavsiyeler ile kızlarla konuşmaya çalışıyordum. Ama işe yaramıyordu. Onlara ısınamıyordum. Belki birine aşık olsam yılı daha güzel geçirebilirdim diye düşünüyordum. Bunları bir anda kafamdan atıp, boş sohbetler yapan arkadaşlarıma döndüm.

'Kanka bunu gözüme soksam ölür müyüm?' Diyerek elindeki kalemi gösterdi Oğuz.

Gökhan cevapladı:
'Oğuz, sen direk ver o kalemi; bir yerlerine şahsen ben sokacağım.'

'Oğlum yine başlatmayın kavgalarınıza ya.' Dedim. Direk sustular. Onları böyle hemen susturabilmeyi çok seviyordum. Derken Oğuz bir soru daha sordu:

'Ali, kanka. Şimdi sen bu kalemi hangi renk görüyorsun tam olarak?'

'Hmm, tam olarak ebeninkinin renginde görüyorum.' Dedim.

'O hangi renk? Unuttum da.' Dedi Oğuz. Yaprak direk Oğuz'un ağzını kapadı ve susmasını işaret etti.

Ben ise aklımda bin bir türlü soru ile savaşıyordum. Sonunda pes ettim ve ayağı kalktığım gibi, sınıfa yürümeye başladım. Sınıfa girdim ve klasiğim olan cam kenarı sonuncu sıraya oturdum. Dışarıyı izleyerek aklıma güzel şeyler getirmeye çalıştım. Aşık olduğumu, renkleri görebildiğimi, gökyüzünün renklerini görebildiğimi. Tüm renkleri görmek istiyordum. Ama sadece o beyazı, siyahı ve griyi görüyordum. Akromatopsi teşhisi tam olarak ben dört yaşında iken konuldu.. Güneş ışığı tamamen görmememi sağlıyordu. Her gün lens takmak zorundaydım bu yüzden. Zor oluyordu ama artık umrumda değildi.

Okulun ilk günü olduğu için hiç ders işlememiştik. Sadece yeni gelen bir kaç öğretmen ile tanışıp, boş ders yapmıştık. Yaprak yanımda bana yaslanmış, uyuyordu. Oğuz, okula gizliden pizza getirmiş; çantasının içinde gizlice yiyordu. Gökhan, Merve ile mesajlaşıyordu. Sinan ise telefonundan kız kesiyordu. Ben ise hala dışarıyı izliyordum.

Okul çıkışında Yaprak direk önüme geçti ve:

'Niye mutsuzuz bugün gamzelerin efendisi?' Dedi.

'Hiiiçç, okulun ilk günü diye stres oldum. Bilirsin ya.' Dedim ama Yaprak şüphelenmiş gibiydi. Çok fazla umursamadan hızlı adımlarla eve yürümeye başladım. Sanki bir şeye yetişmeye çalışıyor gibiydim. Ya da Yaprak'ın arkamdan gelmesini istemiyordum. Arkama baka baka hızlı hızlı yürüyordum. Bir ses duydum. Ve gözümü açtığımda yerdeydim. Biri ile çarpışmış olmalıydım. O kişinin yüzüne bakmadan ayağa kalkıp, özür diledim. Ve sakinleşmeye çalışarak tekrar yürümeye başladım. Arkamdan bir koşma sesi geldi. Ve yanıma kadar ulaştı çarpıştığım kişi. Bana defterimi uzattı.

'Düşürmüşsün..'

'Teşekkürler.' Dedim soğuk bir tavır ile, yürümeye devam ettim. O adamın sesi çok çekici gelmişti. Keşke yüzüne baksaydım diye geçirmiştim içimden. Adamın yüzünü görebilmek umudu ile arkamı dönmüştüm. Adam benimle ters yöne gittiği için sadece arkasını görebilmiştim. Saçları muhtemelen sarıydı, çünkü açık gri görüyordum. Uzun boyluydu ve fiziği iyiydi. Kolunda bir dövme vardı. Bir bayrağa benziyordu.. Kırmızı, Turuncu, Sarı, Yeşil, Mavi ve Mor.. Bir dakika.. Ben bu renkleri görüyordum??? Bu nasıl olabilirdi? Ben o adamın kolundaki altı rengi nasıl görüyordum? Bunca sene hiç bir rengi göremeyen ben, bunu nasıl görüyordum?Adama baktıktan sonra önüme döndüm ve yürümeye devam ettim.

I can't forget you | teambali | 🏳️‍🌈Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin