Isabel gözünü yavaşça açtı ve gözlerine sızı veren ışığı kapatmak için elini ışığa doğru siper etti.
Işık artık görmesini engellemediğinden gözlerini ışığı tutan ele oradanda o elin sahibine çevirdi ve gördüğü şeyle donakaldı.
Tanrım bu Alexsander'dı! Lanet olsun! Ne zamandır burada uyuyordu? Saat kaçtı?
Isabel korkudan aklını yitirmek üzereydi. Dük'e nasıl bir açıklama yapacaktı?
Aceleyle yataktan çıktı ve tam Alexsander'ın karşısına geçerek "Ööz-üür dilerim Efendim benn-n şeyy-y temizlik için gelmiştim ve sanırım uyuyakaldım" dedi kekeleyerek.
Lanet olsun! Bu hiçte inandırıcı bir yalan değildi.
Alexsander tek bir kaşını kaldırmış Isabel'i dinliyordu. Kızın söyledikleri onda gülme isteği uyandırmıştı. Bu söylediğine küçük bir çocuk bile inanmazdı.
Hafifçe gülerek ve sesinde merakla "Gecenin bu saatinde mi?" diye sordu.
Isabel sıkkın bir şekilde eteğini avuçlayıp sıkarak ne diyeceğini düşündü. Yalan söylemek konusunda oldukça beceriksizdi. Hatta hayatında ilk defa şu an yalan söylüyordu.
"Uyku tutmadı ve sizde bu saate kadar gelmeyince..."
Alexsander kızın yatağında nasılda mışıl mışıl uyuduğunu hatırlayınca hafifçe sırıttı.
"Demek bu saate kadar beni bekliyordun?"
Isabel bu soruya cevap vermedi ve odadan çıkmak için aceleyle kapıya doğru bir adım attı ama kolunda hissettiği ve onun hareket etmesini engelleyen güçle karşılaşınca nefesi kesildi.
Arkasını döndü ve kolunu tutan Dük'e baktı.
Dük'ün gözlerinde Isabel'in içini eriten ve aynı zamanda tüm benliğine korku yayan bir şeyler vardı.
Alexsander gitmek üzere olan kızı tutarken niyeti açıktı. Onu bu gece bırakmayacaktı...
Dük Isabel'e yaklaştı ve işaret parmağını kızın alnından çenesine kadar gezdirdi.
Bu hareket Isabel'in ürpermesine neden oldu.
Tanrım, neler oluyordu böyle!
Alexsander kızın yüz hatlarını inceliyordu. Bu, şu sakar kız değil miydi?
Alexsander kendi aptallığına güldü. Nasıl da kızı fark edememişti. Tanrım kendi evinin çatısı altında bir hazine saklıydı ve o bunu daha yeni keşfetmişti.
Kızın güzelliği sıradan sayılabilirdi, tabi ona bakmasını bilmeyen gözler için. Ancak Alexsander bakmayı ve görmeyi iyi bilen biriydi.
Yuvarlak yüzünün ortasındaki küçük hokka burun, dolgun dudaklar kızın kestane rengi uzun ve dalgalı saçlarının arasında kendilerini gizliyorlardı.
Kızın menekşe rengi gözlerinin arkasına saklanmış hüzün ve ihtiras karışımı ise zaten sarhoş olan Alexsander'ı daha da sarhoş ediyordu.
Alexsander sessizce kızın dudaklarına yaklaştı ve tüy kadar hafif bir öpücük bıraktı sonrada kısık bir ses tonuyla "Adın ne?" diye sordu.
Bunu neden merek etmişti bilmiyordu.
Isabel yaşadıklarının bir rüya olduğuna neredeyse emindi. Alexsander onu öpmüş olamazdı ve vee ismini sormuş olamazdı!
Isabel neredeyse duyulmayacak bir sesle dudaklarını kıpırdatarak "Isabel..." dedi.
Alexsander duyduğu cevabın ardından kızın gözlerine baktı ve gördüğü yoğun arzu kanının kaynamasına neden oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKIN GÖLGESİNDE (GÖLGE SERİSİ 1)
Ficción históricaCambridge Dükü Alexsander Atkins'in evinde çalışan, basit bir hizmetçi olan Isabel çocukluğundan beri düke aşıktı. Her gece gölgeler arasında onun başka kadınlarla seviştiğini gören Isabel'in ruhu ızdırapla doluydu. Peki dükün bundan haberi var mıyd...