Günlüğün sayfalarını çevirirken gülüp durduğunu biri görecek olsaydı eğer akıl sağlığından şüphe edebilirdi. Ancak onun ki gülmek değildi. Hatıralarına kavuşmaktı. kaybettiği oyuncağı yıllar sonra yeniden bulmak gibiydi. Bu eski eve gelmek belki bu yüzden ruhunu canlandırmıştı. Bir sayfa daha çevirdi. Bir kez daha gülümsedi.
(1996-ağustos)
İki gündür kendimi eve kapatmıştım. Burada mutlu olamayacaktım. Ne havası, ne insanları bana uygundu. Ama içimi kemiren de bir merak vardı iyi mi kötümü karar veremediğim. Korktuğum halde garip bir dürtünün içimi kemirmesi beni garip bir atmosfere sokuyordu.Dışarıda çocukların neşeli seslerine göz kırptım. İtiraf etmeliydim ki diğer evdeyken babannem dışarı çıkmama izin vermezdi. Burada istediğim kadar çıkabilme imkanım vardı çünkü annem arkadaş edinmemin doğru olduğunu düşünüyordu. Ancak bende burada arkadaş edinmek yada dışarı çıkmak için can atmıyordum.
Hayır. Böyle söylesem de kendime yalan söylediğim açıktı. Çünkü içten içe biliyordum ki başkaları gülüp eğlenirken yalnız kalmak bana göre değildi. Usulca adımlayarak anneme görünmeden dış kapının kolunu çektim. Spor ayakkabılarımı giyerek kapıyı açmadan evvel askılı kısa pantolonumun askılarını düzelttim ve hızla dışarı çıktım. Ağustos ayındayken pantolon giyip içinde pişecek halim yoktu. Güneşin ışıkları yüzüme vururken bahçe kapısından da çıktım.
Mahalle ortamı ilginçti. İlerde top oynayan çocukları gördüğümde gülümsedim. Usulca yürümeye başlarken aralarına beni de almaları için beklemeye başladım ve gördüğüm kaldırıma oturduğum da karşıdan kendi arkadaşlarıyla o canavara benzettiğim çocuğu görünce gözlerimi kaçırdım. Dudaklarımı ısırırken beni görmesin diye yerimden kımıldayamadım. Mahallede oynayan çocuklar onu gördüklerinde ya bir adım geri çekiliyorlardı yada yanına gidiyorlardı. Saygı görmek böyle bir şey olmalı diye düşündüm. İspanyol paça keten pantolonun üzerinde siyah bir gömlek giymiş ve ceketini de omuzlarına atmıştı. Küçük bir adam gibi görünse de diğer çocuklardan uzun ve kalıplıydı.
Belkide korkmalarının sebebi buydu. Herkesi döverek, korkutarak saygı kazanmak doğru gelmiyordu. Belki çocuk aklımla bunu vurugulayamıyordum ama içten içe yanlış olduğunu biliyordum. Hem merak ediyordum onları, hem yaklaşmaya korkuyordum.
Ürkek gözlerimle arada bir o tarafa baktığımı gördüklerinde beni izlediler. Uzun boylu esmer çocuk başıyla beni işaret edip gülerken ben olduğum yere sindim ama kaşlarımı çatmaktan da geri durmadım. Niye her seferinde bana bakıp gülüyorlardı? Gitmeyecektim. Burada oturmama karışamazlardı ya. Başımı kaldırıp çatık kaşlarımla onlara baktığımda karşıda ki binanın merdivenlerine oturmuşlardı. Merdivenin en üst basamağında o kumral çocuk otururken hemen altında ki basamağa esmer çocuk oturmuştu. Bir alt basamakta kızıl çilli çocuk vardı ve sol tarafta da şişman oturuyordu. Hemen yanlarında duvara yaslanmış iki üç çocuk daha vardı. İçlerinden kumral ve esmer olanı diğerlerinden daha büyük görünüyordu.
Top oynayan çocuklara baktığımda laf atmalarıyla ilgilenmedim. Ne uğraşıyorlardı benimle?
"Sarı." Dedi biri.
"Pişt. Lan şuna bak tavır mı yapıyorsun sen bacaksız. Abilerin çağırıyor."
Bakmayacaktım. Bağırır susarlardı değil mi? Başımı yere eymiş beklerken yanıma biri oturdu. Başımı çevirip baktığımda uzun boylu, beyaz elbiseli, elinde oyuncak bebeğiyle güzel bir kız oturdu. Ona bakarken bana gülümsedi.
"Oynayalım mı?"
Bir adım geri kaydığım da şaşkın tavırlarla bana baktı. "Oynayalım mı?" Dedim bende. Şaşkın bir tavırla yüzüme bakarken gülmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLI Kalan (+18)
General FictionDur. Yapma, dokunma. Dokunma nolur canım yanıyor. Bana gel diyorsun yaram var diye, nasıl geleyim, yaram sensin benim. Günah mıydı bu? Öyleyse sevdadan mı, davadan mı geçmeliydi? (Evet efenim yeni bir kurguyla daha karşınızdayım sizleri şöyle alay...