Merhabalar, ben geldim, uzun bir zaman oldu sorryy ama geldim..:D Bölümü harun kolçak şarkılarıyla okuyabilirsiniz.. seviliyorsunuz görüşşmek üzreeeee...
"Şimdi ben gidiyorum, fakat ne zaman çağırsan gelirim" dedi. Evvela ne demek istediğini anlamadım. O da bir an durdu ve ilave etti: "Nereye çağırsan gelirim." Diyordu Sabahattin Ali. Onun sözleri çok tanıdık birinin sözlerini hatırlatıyordu kendisine. "Nerede bir derdin olursa ben orada olacağım." Derdi Şerif. On yıldır verdiği sözü tutmasını beklemişti. Sözünün eriydi. Boz kurtuydu onun. Sözlerinin arkasında durmuştu her seferinde.
Başkasına göstermekten çekindiği hüzünlü bakışlarını yakaladığında Umut, onun başkalarından sakladığı taraflarına şahit olması ilgisini çekmişti. Farklı ifadelerini de görmek istiyordu. Kızgın, gülümseyen, üzgün, duygulu. Hatta belki şehv... başını hızla sallarken elinde ki çerçeveyi çekmeceye koydu. Derin bir nefes alırken gözlerini kapatıp açtı. Kapı çaldığında toparlandı.
"Gir." Dedi birden. Kapı açıldığında beklediği silüeti görmüştü. Şerifin gölgesi Ali Eren kapıdaydı. Siyah deri ceketi, kirli sakalı, mavi gözleri, uzun heybetli boyuyla ve değişken tavırlarıyla gelmişti işte. İnkarlarını gün yüzüne çıkaran adam. Şimdiye kadar kaçtığı, inkar ettiği her şeyi yüzüne vuran tanıdık yabancı. Kaçmaya çalıştığı her ne ise bu adam üzerinde işe yaramıyordu. Bu başkaydı. Bu gölge korkutucu derecede başkaydı. Neydi sebebi? Bozkurtuna benzediği için mi? Yoksa bu adam olduğu için mi? Bilmiyordu. Bildiği tek şey, kendini anılar ve gerçeklikte kaybettiğiydi.
"Avukat!" Diye tek kaşını kaldırdı. "Yine daldın."
"Ah. Hayır,yok. Affedersin. Hoş geldin. Şöyle oturabilirsin." Derken toparlanmaya çalışarak aklında ki düşünceleri sakladı.
Etrafına baktı Ali Eren ıslık çalarken gülümseyerek Umut'a baktı.
"İyi kazanıyor olmalısın. Bizim gibileri soyarak değildir umarım." Derken pat diye oturduğunda, Umut gözlerini devirdi alışmıştı artık laf sokmalarına.
"İşimizi yaparak." Dedi soğuk soğuk. "Üzülme. Sizin paranızı daha ekonomik şeylere yatırıyoruz. İstesen de o, şurada ki şamdanı almaya bile yetmez." Derken çarpık bir gülümsemeyle yaslandı.
"Damlaya damlaya göl olur avukat." Diyerek dişlerini gıcırdatırken hayıflanarak gözlerini devirdi.
Gülümseyerek bir süre onun kendisine bakmayan yüzüne baktı ve derin bir nefes aldı Umut.
"Peki tamam konumuza dönelim." Derken dosyayı eline aldı. "Müfit bey biraz titiz bir adamdır. Aracın tamir edildiği sırada hasara neden olduğunu söylemiş ve red etmişsiniz.
"Evet." Dedi pat diye. "O müfit midir? Ne karın ağrısıdır. Otomobilini bizim tamirhaneye getirdiğinde aracın su haznesinde, su iletim borularında ve boruların eklem yerlerinde çatlak oluşmuş ve motor su kaynatmıştı. Boruların değişmesi gerektiğini söyledim. İş bittiğinde önce ücreti konusunda tartıştı benimle bir saat sonra tekrar geldiğinde de arabasına hasar verdiğimizi bu seferde motordan ses geldiğini idda etti. Yinede arabanın motoruna tekrar baktım. Motor aksamları gevşetmiş. Muhtemelen daha öncede vardı ya fark etmedi yada son dakkaya kadar bekledi bilmiyorum. Bizim yaptığımızı söyledi. Eğer tamir etmezsek bizi dava edeceğini söyledi." Derken kaşlarını çattı. Öfkelendiği her halinden belliydi. Onu dikkatle dinledikten sonra Umut sakin bir ses tonuyla sordu.
"Hmm... Peki bunu kanıtlayacak herhangi bir delil var mı elinizde? Yani hiç rapor ediyor musunuz araçları?"
"Gün de kaç tane araba geliyor. Kurumsal şirket değiliz avukat biz. Her gelen aracı dosyalayacak değiliz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLI Kalan (+18)
General FictionDur. Yapma, dokunma. Dokunma nolur canım yanıyor. Bana gel diyorsun yaram var diye, nasıl geleyim, yaram sensin benim. Günah mıydı bu? Öyleyse sevdadan mı, davadan mı geçmeliydi? (Evet efenim yeni bir kurguyla daha karşınızdayım sizleri şöyle alay...