7

4.3K 496 153
                                    

Jungkook usul usul boynumu öperken ben onu hiç bir şekilde engellemiyordum. Uykum gelmişti. Alkol bütün bedenime hakim olmuş durumdaydı ama Jungkook'un öpüşleri o kadar yumuşaktı ki her öpücükte bilincim açılıyordu. Boynumdaki dudaklar beni çok mayıştırmıştı. Biliyorsunuz normalde bu adamı itip duvara yapıştırmam gerekiyordu ama şu an ait olduğum kollardaymışım gibi hissediyordum. Ellerimden birini saçlarına çıkardım ve o mükemmel tutamlarının arasında parmaklarımı gezdirmeye başladım. Yumuşak tutamlar parmaklarımın arasında kayarken, Jungkook boynumda bir iz çıkarmaya yemin etmiş gibi ince derimi vakumluyordu. İnleyerek ona daha fazla yer açmıştım. Aşağıdaki gürültü boğuk bir şekilde kulağıma doluyordu ve üstümdeki adam kendi kasıklarındaki sertliği bana sürtmeye başlamıştı. Dişlerini boynuma geçirdiğinde dışarıdan bile duyulacak şekilde inlemiştim. O ise geriye doğru kafasını kaldırıp bana baktı ve sırıttı. O an fazlasıyla bitik biriydim. Ondan nefret ediyordum ve bu nefret içime aşk tohumları atmaya başlamıştı. O beni yakacaktı ve ben ondan sonra kül olacaktım. Biliyordum.

Bizim sonumuz belliydi. Bana aşık olsa bile geleceğimizde kavuşmak yoktu. Her gün onu ağlatabilir miydim? Bu gözler her gün ağlamalı mıydı gerçekten? Eğer birbirimizi seversek üzülecektik.

Sevme beni Jungkook, yalvarırım sevme.

Gözlerimin dolduğunu hissedebiliyordum. Daha demin yaşadığımız o seksi andan eser yoktu. O kadar derin bakıyordu ki gözlerinde kayboluyordum. Boğuluyordum hatta. Derin bir okyanus gibiydi onun gözleri. Bedeninden bağımsızdı. Yakışıklı yüzünden bağımsızdı. Gözleri çok tanıdıktı.

Gözlerimden birer damla yaşlar aktı ve o geri çekildi. Alkolün hapsettiği bilincim yerine gelmişti. Üstümden kalkıp yatağın ucuna doğru oturmuştu. Ben de doğrulmuştum. Birbirimize bakamıyorduk. Ne olduğunu anlayamasam da içimde ki bu his çok tanıdıktı. Geleceğe gittiğimde hissettiğim gibi. Onu kollarımda tekrar öyle ağlarken görmek istemiyordum. Kimseye bunu yaşatmaya hakkım yoktu. Bir daha kimsenin izini temizlemesine izin vermeyecektim ve şimdi Jungkook'un izlerini temizletmeliydim.

——————

Jin bütün gece ortalıktan kaybolmuştu ve ben salak gibi eve yürüyerek dönüyordum. Saat gece yarısından bir tanesiydi. Kaç olduğunun bir önemi yoktu. Hava soğumuştu. Kot ceketim artık ısıtmıyordu. Neden ağlıyordum? Özlemiş gibi hissediyordum. İçimde çok büyük bir özlem vardı ama kime karşı?

Kimi özlüyorum ki ben?

Ağlamadan duramıyordum ve hala başım dönüyordu. Belki de artık yalnız olmak beni fazlasıyla yormuştu. Fark etmeden insanlara izin vermeye başlamıştım. Jin, Yoongi en önemlisi Jungkook. Ne ara bu kadar yakın olmuştum insanlara? Ne ara onlardan kaçacak noktaya gelmiştim. Aşık olmak istemiyordum ama mümkün değildi. Başkasının izlerini silmek isteyen bir adama karşı koyabilir miydiniz gerçekten?

Açıkçası ben karşı koyamıyorum çünkü tanrılar bile yaratırken kıskanmış olmalı onu.

Ona karşı yumuşuyordum. Bütün bedenim onu istiyordu ama ben kaçmıştım. O odadan, o evden, Jungkook'tan. Kaçmış ve kendimi sokağa atmıştım. Şimdi de ergenler gibi ağlıyordum. Yalnız olmayı ben seçmemiştim sadece mecbur kalmıştım. Annem beni doğururken ölmemiş olsaydı, babam bana bir kez inansaydı belki şimdi yalnız olmazdım.

Peki babaannem? Her gün dedemi beklemişti. Hiç tükenmeden beklemişti hem de. Son cümlesi bile dedemle ilgiliydi. Ama dedem bir kere bile dönmemiş belki de dönememişti. İşin özeti yalnızdım ve Jungkook o beni hiç tükenmeden bekler miydi gerçekten? Gelecekte gördüğüm şey gerçek olabilir miydi? Dedem gibi hiç gelmeyecek olsam bile bekleyebilir miydi?

the blackhole | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin