Sabah erken uyandım içim içime sığmıyordu çünkü evi bulmuştum evimi. Kahvaltıyı hazırladım hemen kahvaltı yaptım ve okula gittim eve bakmak için sabırsızlanıyordum belki de çoktan bitmişti. Okulun bitmesini sabırla bekledim. Hemen ormana gittim ve patikayı takip ettim. Ev neredeyse bitmek üzereydi birkaç gün içinde onları görebilecektim sadece birkaç gün. Eve geri döndüm yapacak işlerim vardı yarın gelebilirdi ya da ondan sonraki gün ya da ondan sonraki bunu düşünmek bile beni mutlu etti. Hemen yarın olsun istiyordum. Neyseki gün istediğim gibi kısa sürdü hemen uyudum
Okula gittim derslerde yoktu. Kafeteryaya gittiğimizde işte işte oradaydı geliyordu en çok onu özlemiştim. Beyaz tenli, kehribar gözlü, dağınık saçlı 17 yaşındaki Edward Cullen. Uzaktan görmek yetmezse de biraz hasret giderebilmiştim. Saçları rüzgarda öyle ahenkli savruluyorduki kalp krizi geçirmemek için kendimi zor tuttum ya da kucağına atlamamak için. Kızlar aralarında konuşuyorlardı:çok yakışıklı değil mi?
Edward ın hemen arkasında güzeller güzeli sarı saçlı rosalie onun yanında kaslı ve artık korkutucu gelmeyen emmet, narin ufak tefek Alice ve herkesin ruhsuz bulduğu jasper vardı.
Edward dan bir anlığına sonra gözüme ilk ufak tefek arkadaşım takıldı Alice ona sarılmak istedim o bana çok yardımcı oldu artık rosalie yi de seviyordum çünkü bana hamileyken çok yardım etmişti.O kadar asildiler ki. Acaba Alice geleceği - yani Edward la benim geleceğimizi görmüş müdür?
Her şeyi anlamanın tek bir yolu vardı beklemek, en sevmediğim.
Zil çaldı. Ders biyoloji sınıfa koşarak gittim acaba Edward la derslerimiz aynı mıydı. Edward benden önce gitmişti bile her zamanki yerine oturmuştu kimle oturduğum umrumda bile değildi hemen Edward ın yanına geçtim.