Playist: İrem Derici: Ben düşler ülkesinin gelgit akıllısıyım.
Okurken sarkıyı mutlaka dinleyin lütfen. İyi okumalar.
Denizden...
Daha fazla o ameliyathaneye dayanamayıp aşağıya, kafetaryaya inmiştik. Burası, yukarısının aksine oldukça sakindi. Hastahanede staj yapan bir kaç lise öğrencileri gülüşüyor, doktorları çekiştiriyorladı. Kahkahaları bütün kafetarya da yankılanıyordu.
Ne garip. Hayat denen şu boktan şey ne garip. Yukarıda, ameliyathane de o kadar kişi can çekişiyor,ölümle burun buruna bir vaizyette acı çekiyorlar. Burada ise bu koduğumun liselileri gülüşüp, kahkaha atıyor. Ne büyük adalet ama!
İsminin Sinem olduğunu öğrendiğim kız, kahvesinden bir yudum aldı. Ona sormam gereken çok şey vardı. Ama hali pekte iyi görünmüyordu. Fazlasıyla üzgün, yorgun ve hırpalanmışa benziyordu. Ona soru sormaya çekiniyordum. Ama neler olup bittiğini de fazlasıyla merak ediyordum.
"Derin senden çok bahsetti. " dedi kısık çıkan sesiyle. Bana değil, kahvesinden çıkan buhara bakıyordu.
"Onunla kordon da tanıştığınızı, gece yağmur yağıncaya dek çimenlerde uzanıp birbirinize hayatlarınızı anlattığınızı, annene olanları, sümüklü Hasan' dan bahsedince birlikte nasıl kahkahalar attığınızı, gece onu aradığını, Berk'le olan konuşmanızı, onu öpüşünü, ve gidişini. Her şeyi anlattı."
İri yeşil gözlerini kahvesinden ayırıp bana baktı.
"Neden gittin Deniz?"
Bu ani soru karşısında şok olmalıydım. Ama bugün yeterince şok olmuştum. Ve şok olmaya bile halim kalmamıştı.
"Korktum." diyebildim sadece.
Uzun süre bana baktıktan sonra alayca güldü.
"Neden?" diye sordu.
"Çünkü ben bir korkağım! Kocaman bir korkağım! Korktum çünkü canımın bir daha yanmasını istemedim! Bir daha kalbimde bir yara olsun istemedim. Başlamadan bitsin istedim! Ama anladım ki istemekle olmuyor! Bu yüzden kaçtım. Ama sonra yine anladım ki "başlamadan bitsin" dediğim olay çoktan başlamıştı bile. Ben aşık olmuştum bile! Ama lanet olsun ki çok geç! Anlıyomusun çok geç!"
* * * * * *
Beş gün geçmişti. Annemin miğdesi yıkandıktan sonra bir kaç gün hastahanede kalmıştı ve daha sonra da taburcu olmuşu. Doktor anneme haftada üç kez psikologla randevu ayarlamıştı. Annemin durumu şimdilik gayet iyi gidiyordu. Ama mutlu olamıyordum. Olamazdım..
Deniz gözlüm..
Bu beş gün içerisinde yoğun bakımda tutuluyordu. Damar yolundan besleniyordu. Doktorlar ilk iki gün gözlerini açabilir demişlerdi. Ama o ilk iki günün üzerinden üç gün geçmişti ve Deniz gözlüm daha uyanamamıştı. Doktorlar yavaş yavaş umudumuzu kesmemizi söylemişlerdi. Ne yani? Onu öldü mü kabul edecektik? Hayır! Bu söz konusu bile olamazdı.
Sinem ve Pınarla, hastahanede dönüşümlü refakâtçi olarak kalıyorduk. Ben eve gitmek istemiyordum ama Sinem ve Pınar zorla gönderiyorlardı. Hoş zaten hastahanede Derinimin yanına sokmuyorlardı. Ama yine de o lanet olası mesafe olan camdan onu izleyebiliyordum.
Bu gece de sıra bendeydi. Saat gecenin 12 siydi. Hastahanede pek fazla kalan kişi yoktu. Gözlerimin kapanmasını engellemek için bugünün gazetesine bir göz attım. İki gündür uyumadığımı yeni fark ediyordum. Gazeteden sıkılıp telefonumu kurcaladım. Ondan da sıkıldıktan sonra Derin'i izlemeye başladım. İşte bundan asla sıkılmazdım.
Deniz gözlüm ne kadar da masum ve güzel uyuyordu.
Derin. Güzel gözlüm. Aç artık o gözlerini. Özledim. Seni, Deniz gözlerini...
Yanağımdan bir damla yaş süzüldü.
Onun o güzel yüzünü incelerken birden kapalı gözleri açıldı ve mavi gözleri şaşkınlıkla etrafı inceledi.
"Doktor!! Hemşire!" odanın kapısının yanındaki acil durum düğmesine bastım. Bir kaç saniye sonra doktor ve bir kac görevli uzun koridorda koşarak geldiler ve içeri girdiler. Kapının açık oldugunu görünce ben de içeri girdim.
"Derin!" diye bağırdım. Görevli beni dışarı çıkarmaya çalışıyordu. Ama ona söylemeden çıkamazdım. Direnirken aynı zamanda gözlerimi Derin'den ayırmıyordum. Derinin o mavimsi gözleri benimkiyle buluşu.
Gülümsedim.
"Seni seviyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamansız Aşk
RomanceDerin 3 ay ömrünün kaldığını öğrenir. Bu yetmezmiş gibi sevgilisi onu terk eder. Ölümü beklemekten başka yapacağı bir şey yoktur. Deniz, geçmişte yaşadıklarının gölgesinde kalmış, hayata küsmüştür. Mahvolmuş hayatını yaşamaya mahkumdur. Bu iki kader...