Bölüm biraz geç geldi. Bu yüzden çokk üzgünüm. Ama bir türlü ilham gelmedi. Yazmak isteği de gelmedi. Her neyse telafi olarak biraz uzun bir bölüm yazdım. Ayrıca diğer bölüm sizi ağlattığım için bu bölüm biraz güldürmek istedim :D Sizleri seviyorum iyi okumalaar.
Bölüm ithafı: Canım kardeşime <3 En değerliim. :3
"Tatatataaam." diye içeri girdi Deniz elindeki tepsiyle.
Gözlerimi devirdim.
"Noldu yine?" diye sordu dudağını büzerek. Yatağımın yan tarafındaki ayaklı masaya tepsiyi koydu ve benim rahatlıkla yiyebilmem için yatağın yanına sürdü.
"Hastahane yemeklerinden nefret ediyorum." dedim oldukça tatsız bir ifadeyle.
"Ben de hiç sevmiyorum ama küçük hanım bu çorba biticek."
"Mercimek mi o?" diye sordum. Yemek ayıran bir insan değildim ama mercimek çorbasını fazla sevmiyordum.
"Evet." dedi ve yatağa yanıma oturdu. Ben de yattığım yerden doğruldum ve oturur pozisyona geldim.
Çorbaya limonu sıktıktan sonra karıştırdı ve bir kaşık alıp çorbaya daldırdı. Kaşığa bir süre üfledi ve sonra bana doğru uzandı.
"Uçaak geliyooor."
Bana uzattığı kaşıktan çorbayı içtim.
"Afferin kızıma." dedi alaylı bir tonla.
"Kendim de içebilirim."
"Evet ama ben içirince tadı daha güzel oluyor. İtiraf et."
Gülümsedim.
"Evet."
Çorbayı bitirdikten sonra hemşire geldi ve serumumu yeniledi. Serumum bittikten sonra serumu çıkardı ve ilaçlarımı içirip dinlenmem gerektiğini söyledi.
Ben uyanalı üç gün oluyordu ve bu üç gün içerisinde hastahanede yanımda refakatci olarak Deniz kalıyordu. Sinemle bu yüzden kavga etmişlerdi ama Deniz'in ikna kabiliyeti ağır basmıştı.
Denizle hiç o telefon konuşması hakkında konuşmuyorduk. O konuyu açmadıkça ben de bunun hakkında konuşmuyordum. Ama bilmem gerekiyordu. Telefonda bana beni istemediğini açıkça dile getirmişti ama şimdi hiç o sözleri kullanmamış gibi davranıyordu. Benle en iyi şekilde ilgileniyordu.
Denizin, benim hastahaneye kaldırıldığımın nerden bildiğini bile bilmiyordum. Ama bunları sormaya gücüm yoktu. Bana iyi davranıyordu ve bu şuanlık bana yetiyordu.
Bu sorular şuanlık bekleyebilirdi.
"Deniz."
"Efendim?"
"Sıkıldım buradan." dedim elimle geniş ama bir o kadarda iç karartıcı odayı göstererek.
"Biliyorum Derin. Doktorunla konuştum bugün. Durumun iyi gözüküyomuş. Yarın öğlen taburcu olucaksın."
"Evet ama çok sıkılıyorum. Şey yani. Son günlerimi..." devam etmedim. Bu onun canını yakıyordu ve onun canının yanmasını istemiyordum.
Deniz gözlerini boşluğa dikti ve bir müddet öyle durdu. Bir şeyler düşünüyordu. Oturduğu yerden hızla kalktı.
"Bir fikrim var." dedi sözümü keserek. Yatağımın yanındaki dolabı açtı ve içerisinden kot pantolonumu, kırmızı kazağımı ve botlarımı çıkartıp yatağın üstüne koydu.
"10 dakikan var prenses." dedi ve odadan çıktı.
Ne olduğunu anlayamamıştım. Ama dediğini yaparak yataktan çıktım ve hastahane elbisemi çıkartıp kıyafetlerimi üzerime geçirdim. Tuvaletteki aynada saçlarımı düzelttikten sonra yavaşça kapıyı açtım. Deniz dışarıda, elinde iki tane doktor önlüğüyle bekliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamansız Aşk
RomansaDerin 3 ay ömrünün kaldığını öğrenir. Bu yetmezmiş gibi sevgilisi onu terk eder. Ölümü beklemekten başka yapacağı bir şey yoktur. Deniz, geçmişte yaşadıklarının gölgesinde kalmış, hayata küsmüştür. Mahvolmuş hayatını yaşamaya mahkumdur. Bu iki kader...