11

417 16 17
                                    

İlk soğuklar basar basmaz Emma odasını bırakıp salona yerleşti; burası alçak tavanlı, uzunlamasına bir yerdi; şöminenin üzerinde de, aynaya dayalı, dal dal bir ahtapot yuvası duruyordu. Emma pencerenin yanındaki koltuğa oturur, köy halkının kaldırımdan geçmesini seyrederdi.

  Léon, günde iki defa, yazıhaneden Altın Aslan oteline giderdi; Emma ta uzaktan onun geldiğini işitir, dinleyerek eğilirdi; delikanlı da, arkasında hep bir biçim elbise, başını çevirmeden perdenin arkasından süzülür geçerdi. Fakat ortalık karardıktan sonra, çenesi sol avcunun içinde, başladığı kanaviçe işi dizlerinin üstünde etrafa bakan Emma, birdenbire süzülen o gölge belirince bazen ürperir ve hemen kalkıp sofranın kurulmasını emrederdi.

  Mösyö Homais akşam yemeği yendiği sırada gelirdi. Kadife takkesi elinde, kimseyi rahatsız etmemek için sessiz adımlarla girer ve daima: "Herkese akşamlar hayır olsun!" diye selam verirdi. Sonra masa başına, karı ile koca arasındaki yerine oturur, hekime hastalarının halini sorar, Charles da ne kadar tedavi ücreti alınması gerektiğini ondan öğrenmeye çalışırdı. Sonra "gazetede olanların" sözü açılırdı. Homais, günün o saatinde, gazeteyi hemen ezbere bilir, gerek Fransa'da, gerek hariçte cereyan etmiş ferdi felaket hadiselerini, yazı sahibinin düşüncelerini de unutmadan, birer birer anlatırdı. Fakat bu konu da kuruyuverince eczacı, sofrada gördüğü yemekler hakkında fikir beyan etmeye başlardı. Hatta bazen yerinden yarı doğrulup hanıma nezaketle en yumuşak, en iyi parçayı işaret eder veyahut hizmetçiye dönüp salçalı yemeklerin nasıl pişeceği ve baharatın ne miktarda sağlığa dokunmayacağı hakkında salıklar verirdi; yemeklerin kokusundan, etin özünden, usareden, jelatinden bir bahsedişi vardı ki göz kamaştırırdı. Zaten kafasının içi ilaç ve yemek tarifeleri ile kavanoz dolu dükkânından kalabalık olan Homais, türlü reçeller, sirkeler, tatlı likörleri kaynatmakta ustaydı; en yeni icat olunmuş, az kömür sarf eden maltızları bildiği gibi, peynirleri muhafaza etmek, bozulmaya yüz tutan şaraplara bakmak sanatlarını da bilirdi.

  Saat sekizde Justin gelir, eczaneyi kapamak için efendisini çağırır; o zaman Mösyö Homais, hele Félicité de odada ise, ona alaylı alaylı bakardı; çırağının hekimin evine gelmekten pek hoşlandığını sezmişti.

  — Bizim oğlanın aklından bir şeyler geçiyor, derdi; günahına girmeyelim ama, bana öyle geliyor ki sizin hizmetçiye abayı yakmış!..

  Fakat şikâyetle anlattığına göre, Justin'in daha büyük bir kusuru vardı; daima konuşulanları dinlerdi. Mesela pazar akşamları Madam Homais, koltuklarda uyuyup pek bol basma yüzlerini sırtlarıyla sürte sürte indiren çocukları alıp götürsün diye Justin'i bir kere salona çağırdı mı, onu bir daha dışarı çıkarmak kabil olmazdı.

  Zaten eczacının evindeki pazar akşamı toplantılarına çok gelen de olmazdı; adam çekiştirmesi ve siyasi kanaatleri, saygıdeğer birkaç kişinin oradan ayaklarını kesmesine sebep olmuştu. Ama noter kâtibi o toplantıları hiç kaçırmazdı. Kapı çalınır çalınmaz hemen Madam Bovary'yi karşılamaya koşar, atkısını alır, kadının karlı havalarda ayakkabıları üzerine giydiği iri çuha terlikleri eczanenin masası altında bir kenara yerleştirirdi.

Önce birkaç parti otuz bir oynanır, sonra Mösyö Homais Emma ile écarté'ye başlardı; Léon kadının arkasına geçer, ona oyun öğretirdi. Ayakta durur, ellerini iskemlenin arkalığına dayar, kadının topuzuna taktığı tarağın dişlerine bakardı. Emma iskambili atmak için her kımıldanışında fistanının sağ tarafı kalkardı. Yukarıya doğru toplanmış saçlarından sırtına doğru inen esmerlik gitgide açılır ve yavaş yavaş gölgede kaybolurdu. Sonra elbisesi, kabarık bir halde iskemlenin iki yanına düşer, kıvrımlar teşkil eder, yere kadar yayılırdı. Bazen Léon çizmesinin ona değdiğini hisseder ve birine basmış gibi hemen çekilirdi.

Madam BovaryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin