"Sooyoung sorun ne? Neden öyle koşup gittin? Jiwoo çok merak etti seni."
Ertesi sabah bu mesaj geldi Kahei'den.
Hoşlandığınızı, yeni bir başlangıç yapacağınızı düşündüğünüz kişi, ilk ve en büyük aşkınızdan hoşlanıyorsa hangisi üzer sizi? Esasında ben üzülmedim galiba. Üzgünlük yetmez ki bu durumun tarifine...Bir yüzleşme diyebilirim belki, içinde yüz binlerce hissi barındıran.
Cevap vermedim mesajına. Nasılsa işe gittiğimde karşılaşacaktık, o zaman bir yalan düşünebilirdim. Yataktan çıkmadım hiç, Uğultulu Tepeler'i okudum tüm gün. Yılların bitiremediği kitap bir günde bitti. Bir süre sonra yoruldu gözlerim, kapattım dinlendirmek ya da uyumak için. Ama uyku ziyaret etmedi. Tak tak...Anılar geldi onun yerine. Yüzleştik yine.
Günlerce seni arayıp bir cevap alamadığım zamanlar merhaba dedi bana. Sen evi terk ettikten sonra, Jiwoo, sayısız çağrı geldi telefonuna. Ve sayısız mesajlar...senden af dileyen, geri dönmen için yalvaran...Ah ama biliyordum, senin asla bu kadar inatçı olmadığını. Günler geçtiği hâlde gelmeyişinin arkasında başka bir sebep olduğunu çok iyi biliyordum. Ve bu beni çok korkutuyordu. Anneni aradım, bağırıp çağırdı bana ve telefonu kapattı suratıma. Kafama koymuştum, sen eğer annenin evindeysen oraya gidecek ve ne olursa olsun seni alacaktım oradan. Ama sonra telefonum çaldı. "Bebeğim" arıyor...Hayatımda hiç o kadar hızlı açmamıştım telefonumu. Ama Jiwoo, yine sen değildin. Kuzenin Jungeun'ın sesi geliyordu telefonun öteki ucundan. Keşke gelmeseydi. Keşke sen annenin evinde olsaydın ve ben seni oradan alsaydım.
Senin hastanede olduğunu söyledi Jungeun bana. Devamı bağırışlar. Annen onu benimle konuşurken yakalamıştı galiba. Ben ise tek bir cümleyi net olarak duyabildim, "Jiwoo kaza geçirdi"
Ah Jiwoo, benim zavallı meleğim... Şu an bile ölecek gibi oluyorum o zamanlar zihnimde canlandığında...
Ama bu sefer de hayatta kaldım eski yaraların izinden. Gece söndürdü hayalet olmaya yetmeyen benim ışığımı. Uyuyakalmışım.
*
"Pek kendimi iyi hissetmiyordum. Midem bulandı aniden. Hem sonra aklıma yapılacak işlerim geldi falan. Özür dilerim." İnanmak istediğim yalanları göz hizama yerleştirmekti tüm yaptığım. Kahei beni okuyabilse anlardı. Hoş, okuyamasa da anlardı. Dünyanın en sahte bahanelerini sıralamıştım zira.
Tahmin ettiğim gibi bu defa da iş yerinde Kahei ile yüzleşmiştim ve bu açıklamayı uyduruvermiştim aniden. En azından fazla üzerinde durmadı, ikna olmamış gibi görünüyor olsa da. "Şimdi daha iyisin değil mi?" diye sordu, onun için asıl önemli konuya atlamadan evvel.
"İyiyim, iyiyim." Zoraki bir gülümseme yayıldı dudaklarıma. Kahei'ye bakamadım, dışarıda yağan kara takıldı gözlerim. Yıllar sonra yeniden nefretle baktığım kara...
"Adı Jiwoo'ymuş. Epey mesajlaştık. Çok komik biri ve çok şirin. Tanıman lâzım...ama biraz..." Söylemekten vazgeçmiş gibiydi. "Off Sooyoung ona nasıl çıkma teklif edeceğimi bilmiyorum."
Etme. "Bilmem. Tanımadığım bir insan hakkında çıkarım yapamam." Doğum günü 20 Ekim. En sevdiği meyve çilek. Tekvandoda siyah kuşak. Gitar çalabiliyor, eğer hatırlıyorsa. Sesi çok güzel. Bazen çocuksu biri ama eskiden şu an olduğunu tahmin ettiğim kadar değildi muhtemelen. Ufacık şeylerle mutlu olur...Ben daha bunları sürdürebilirdim ama sayfalar yetmezdi. Eski Jiwoo'yu çok iyi tanıyordum, öyle ki bunları nasıl senelerce beynimin uzak köşelerinde sakladığıma ben bile şaşıp kaldım. Ama bir yerde, Kahei'ye yalan da söylememiştim aslında. Şu anki Jiwoo'yu bilmiyordum. Hatta kesin olarak bildiğim tek şey, Kahei'nin anlattığı kadarıyla üniversite son sınıf oluşuydu ve artık Seul'de yalnız yaşamasıydı. Demek ki hastalığı yüzünden Busan'daki okulumuza devam edememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir zamanlar, ben de | chuuves ✔
FanficBiliyorum, Kahei. Denize baksam seni anlarım. Oysa bilmiyorsun, bir zamanlar ben de âşıktım ona ×× ChuuVes , 14.04.19 Murathan Mungan'a teşekkürlerimle.