Sing to me the song of the stars
Of your galaxy dancing and laughing and laughing again
When it feels like my dreams are so far
Sing to me of the plans
That you have for me over againSo I lay my head back down
And I lift my hands and pray
To be only yours I pray
To be only yours I know now you're my only hope( Medyada, A Walk To Remember filminden Mandy Moore'un Only Hope performansı var. Mutlaka dinleyin )
-----
Altı saatim kalmıştı bu şehirde. Sonra bir uçağa binecek, uzaklara uçacaktım Jiwoo'dan. Yine kaçacaktım sevgilimden. Bu defa her zamankinden de uzaklara gidiyordum hem de. Tanımadığım insanlarla dolu bir başka ülkeye...Oraya da gelemezdi herhalde, meleğim. Kasıldı kalbim onu tekrar göremeyeceğim cümlesi beynimde yankılandığında. Oysa bunu bir hafta boyunca kalbimle her gece konuşmuştuk, uykusuz kalmıştım her seferinde. Hâllettik sanıyordum nihayetinde. Belki birgün onu unuturdum, belki acıdan kıvranarak yaşardım, belki...Gözlerim masanın üzerindeki ipi buldu. Onun da hayalleriyle oynamıştım üç gün önce, bir gece. Onu kullanmamı beklemişti ama tatlıydı canım, yapamadım. Fakat belki birgün, Jiwoo'suzluktan ölecek gibi olursam kullanabilirdim onu. Öldürürdüm kendimi. Bana ne olursa olsun Jiwoo iyi olurdu, yaşardı, her şeyden habersiz gülmeye devam ederdi. Onu hayal ettim kalbimi sakinleştirmek için. Güzel gülüşü canlandı gözlerimin önünde, gülümsedim. Aslında son bir kez canlı görsem...Ah...son bir defa...
Ben bir şey yapmayacaktım aslında. Bunu da gerçekleşmeyecek bir istek olarak kalbime gömecektim. Kahei aradı ama sonra, tam o anda. Bu biraz şaşırtıcıydı çünkü işi bıraktığımdan beri bir kez olsun konuşmamıştık. "Merhaba Sooyoung." derken de zaten pek benimle konuşmaya istekli durmuyordu. Buz gibiydi sesi.
"Merhaba." Karşılık verdim aynı soğuklukla.
"Kısa keseceğim. Jiwoo ile şu geçenki parktayız fakat benim acil bir işim çıktı ve...gitmem gerekiyor ama o, " Duraksadı. İlk defa böyle sinirli bir tonla konuştuğunu duyuyordum. "O sen gelmezsen benim gitmeme izin vermeyeceğini söyledi. Çocuk gibi ağlıyor. Seni bu kadar sevmesinden nefret ediyorum. Seni tanımıyor bile...neden?" Ağlamaklı çıkmıştı sesi sonlara doğru. Beni ne kadar kıskandığını en çok şu an fark ediyordum ve benden ne kadar çok nefret ettiğini. Yani bir yere kadar varlığımdan hoşlanmadığını biliyordum ama bana bu kadar öfkeli olabileceğini de tahmin etmemiştim. Oysa bir bilseydi durumu kıskanmazdı, acırdı bana sadece. "Bak, gerçekten gelmeni istemiyorum ama bu defa başka çarem yok. Jiwoo ağlamaya devam ederse..." Sustu.
"Tamam geliyorum." Masanın üzerinde, ipin yanında duran maskeye bir bakış attım.
***
Geleli en az on dakika olmuştu muhtemelen ve o vakitten beri Jiwoo bana bir koala gibi sarılıyordu. Geçmişi hatırlamadığı hâlde beni bu kadar sahiplenmesi tuhaf geliyordu işin açığı. Yüzümü bile görmemişti ki...
"Beni hiç sevmiyorsun değil mi?" Sonunda başını omzumdan kaldırdığında üzgün çıkmıştı sesi. "Beni sevsen seni görmeme izin verirdin en azından. Sonra...neyse boş ver. Nefret ediyorsun hatta benden değil mi? Ben bir baş belasıyım çünkü. Sırf Kahei istedi diye geldin, onu seviyorsun çünkü." Hayır, Jiwoo. Seni seviyorum. Ama elbette söyleyemezdim bunu ona, en azından bu şekilde.
"Kahei'yi sevmiyorum...yani öyle...Ve yüzümü senin iyiliğin için göstermiyorum. Lütfen üsteleme Jiwoo."
Oturduğumuz çimlerde benden birazcık uzaklaştı ve kollarını göğsünde birleştirip dizlerini karnına çekti. "Ben iyi değilim ki zaten. Devamlı hasta oluyorum, hiç dayanıklı değilim ve sen de umursamıyorsun zaten. Umrunda olsam ben bir hafta boyunca hastayken ziyaretime gelirdin. Ama meşgulmüşsün, öyle dedi Kahei. Hergün seni sordum ama bana ayıracak beş dakikan bile yokmuş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir zamanlar, ben de | chuuves ✔
Fiksi PenggemarBiliyorum, Kahei. Denize baksam seni anlarım. Oysa bilmiyorsun, bir zamanlar ben de âşıktım ona ×× ChuuVes , 14.04.19 Murathan Mungan'a teşekkürlerimle.