Ertesi gün okulda Jackson bir türlü rahat duramamıştı. Sabahtan beri okul çıkışını bekliyordu, Mark'ı görüp konuşacağı için oldukça heyecanlıydı. Bunun yanı sıra gergindi de. Her şeyi mahvedecek olmaktan aşırı korkuyordu. Bu onun son şansıydı ve yapabileceği her şeyi yapacaktı.
Mark'ta Jackson'dan farklı değildi aslında. Ne diyeceği, ne konuşacağı konusunda tüm gün boyu düşünmüş ve kafa yormuştu. Yugyeom'un söylemesinin yanı sıra gün içerisindeki gözlemlerine karşılık da BamBam ile Jackson'ın barıştığını net bir şekilde anlamıştı. Bu onu mutlu etmeye yetmişti.
İkisi için de asırlar gibi geçen bir zaman sonrasında çıkış nihayet gelmişti. Mark, Yugyeom ve Youngjae'ye haber verdikten sonra yanlarından ayrıldı ve o parka ilerledi. Jackson ise daha erken gitmişti. Mark beklesin istememişti. Ancak bunun bedelini de ödeyecekti, Jinyoung ona gittiği için trip atıyordu.
Mark parka girmeden nefeslerini kontrol altına aldı. Gözleriyle etrafı taradı, görmek istediği bedeni nihayet bulduğunda o yöne adımladı. Ayakları sanki ondan bağımsız olarak hareket ediyor gibiydi.
Jackson ile göz göze geldiğinde yutkundu. Bu kadar yakışıklı ve mükemmel gözükmesi kalbini zor bir duruma sokuyordu. Dudaklarını minik bir şekilde ısırıp yanına vardı. Jackson ise ayaklanmıştı.
"Hoş geldin."
"Hoş buldum."
Jackson'ın oturduğu banka onunla birlikte oturdu. Etrafa sadece çocukların sesi hakimdi, ikisi de karşıya bakıyordu ve ne diyeceklerini bilmiyorlardı.
Bir süre sessizlik ikisini hüküm sürerken Jackson lafa daldı.
"Özür dilerim."
Mark bunu bekliyormuşcasına ona baktı. Ne diyeceğini bilmiyor ve sadece Jackson'ın ay ışığı rengi yüzünü inceliyordu. Jackson ise Mark'a döndüğünde gözleri sanki birbirine sevgilerini anlatmaya yetiyor gibiydi.
Jackson sevdiğinin güzel yüzünü yakından incelerken Mark'ın elini kendi eline kenetledi ve kucağına yerleştirdi. Bakışlarını ellerine indirirken heyecandan elleri hafifçe titriyordu. Mark ise bunun bilincinde olduğu için içi gidiyordu.
"Ben seni üzmek istemedim. Biliyorum sadece üzdüm, mahvettim ve kırdım. Ama amacım canını yakmak değildi. Ben buna dayanamam zaten. Korktum ve bencillik ettim. Senin için öylesine bir heves olup beni sevmemenden korktum. Ve bu süre zarfında cidden farkettim hatamı. Sensizlik kötüymüş bunu anladım. Bir hiç gibi hissettim sadece. Pişmanım. Mark ben gerçekten pişmanım."
Jackson bakışlarını tekrar Mark'ın gözlerine çıkardı. Mark Jackson'ın gözlerindeki o pişmanlığı görebiliyordu. Kuruyan dudaklarını hafifçe ıslattı ve söze girdi.
"Her ne kadar amacın bu değilse bile sadece beni değil, BamBam'i, Jinyoung'u ve hatta kendini de yıprattın. Sana seni gerçekten sevdiğimi göstermek için elimden gelen her şeyi yaptım, anlatmaya çalıştım. Neden bana güvenmedin?"
"Güven meselesi değildi ki bu..."
Jackson, elini Mark'ın eli ile birlikte kalbine götürdü.
"Burası.."
Diğer elinin işaret parmağını şakağına iki kez minik bir şekilde vurdu.
"Burasını susturdu ve sadece ne yapacağını şaşırdı. Ama artık ikisi de doğru olan şeyin farkında. İkisi de seni istiyor ve ikisi de doğru olan kişinin sen olduğunu biliyor. Ben... Gerçekten büyük salaklık ettim, dediklerim az bile gelir... Bana bir şans daha verebilecek misin?"
Mark, öylece Jackson'a baktı bir süre. Ardından ellerine baktı ve yutkunarak tekrar Jackson'a döndü. Bu sefer kenetli ellerini kendi kalbine götürdü.
"Seninki de benimki gibi çok yanlışlar yapmış ama önemli olan düşe kalka da olsa doğruyu bulmak değil mi? Benim kalbim de yerinde durmuyor, gittiği tüm yollar sana çıkıyor sanki. Ve ben de şu an kendimi tutamıyorum, sensiz olmak istemiyorum."
Aldığı cevaba karşılık kocaman gülümsedi Jackson. Mark'ın ellerini dudaklarına götürüp avuç içini öptü nazikçe. Tamamen Mark'a dönüp samimi bir şekilde gözlerine baktı.
"Ben de sensiz olmak istemiyorum ve gerçekten teşekkür ederim. Kendini bana açtığın için. Ben daha fazla özlemini tatmak istemiyorum Mark. Benim ol ve senin olayım istiyorum."
Güzel bir gülümseme sundu Mark, Jackson'a. Başını onaylar anlamda salladı usulca. Başka bir şey diyememişti, küt küt atan kalbi başka bir şey demesine izin vermiyor gibiydi.
Jackson, Mark'ın gülümsemesini izlerken yutkundu.
"Seni seviyorum, gülüşünün güzelliği kadar."
Yere bakarak gülümsemeye devam etti Mark, ardından kafasını tekrar kaldırdı.
"Ben de seni seviyorum, güneşin parlaklığı kadar."
Jackson gülümsemesine engel olamayarak Mark'a yaklaştı.
"Beni parlatan güneş sensin o hâlde. Canımı yakan tek şey, güneşimin sıcaklığı olsun bundan sonra."
Mark'ın bir şey demesine izin vermeyerek dudaklarına kapandı usulca.
Masum bir öpücüktü onunki. İncitmekten korkar gibi, üzmekten çekinir gibi. Onun yanında olmadığı her bir zaman diliminin acısı gibi hassas bir şekilde öpüyordu onu.
Dudakları birbirinden ayrıldığında nefes sesleri birbirine karışmıştı. Jackson, Mark'ın perçemlerini geriye atarak fısıldadı.
"Dudakların da gülüşün ve kalbin kadar sıcak ve güzel güneşim."
Medya ve bölümün uyumu ve softluğu.. Ya medyaya ölüp geberiyorum, tabii fotoğraf hali de var ama galerimin derinliklerinde dmdmmdkdkd
Umarım beğenmişsinizdir, finale çok az kaldı. Lütfen desteklerinizi esirgemeyin, sizi seviyorum. İyi okumalar💙
![](https://img.wattpad.com/cover/165268071-288-k921749.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love is not the appearance - markson
Fanfic"Sen gösterebilir misin ona gerçek aşkı?" Jackson bir süre öylece tereddütle Jaebum'a bakmış ardından yandan bir gülüş atmıştı. "Gösterebilirim."