azıcık şey sahneler içerebilir. fanfinili.
■aslında sevgi dediği silinmeye hazır cümlelerdi jin'in kafasında. aşk ise onun lügatına girememişti. bilemese bile taehyung da aynı düşüncelere sahipti. onunda lügatına da aşk girememişti. giremeyecekti. jine'e duyduğu duygular herkesin dilinde dolaşan bir şey olamazdı. daha özeldi. birdi. biricikti.
duvarlardan örme duygularını göz ardı ederdi hep jin. hep bağırırdı onlara, kendine söylediği yalanları. bir gün taehyung'u seveceğini bile bile kaçıyordu ondan. hatta onun haberi yoktu ama onu çoktan sevmeye başlamıştı bile.
taehyung ağır göz kapaklarını kaldırmak için bir hayli uğraş içindeydi. sonunda gözlerini açtığında bir eli su dolu kasede bir eli kendi göğsünde duran jin'i gördü. gözleri jin'in yüzüne tırmandığında aniden gelen hafızasıyla heyecanlandı. ama düşünemedi. çünkü gözü önünde sevgilisinin yüzü serilmişti. her bir noktanın tadına bakmak istercesine aç mı aç bakakalmıştı. kalbi sanki göğsünde değil tüm vücudunda ritimsiz ritim tutuyordu. midesi kasılmış boğazı kurumuştu.
sanki, sanki tanrı cennetinden bir parça yollamıştı yeryüzüne, o da jin'de vücut bulmuştu.
jin iki keskin bakıştan uyanana dek taehyung onu izledi. başta kaşlarını çattı, uyanacağının haberini vererek. sonra dudaklarını büzdü aynı pozisyonda yatakalmanın verdiği rahatsızlıkla. şiş gözlerini daha da ortaya çıkararak esnedi sonra. sonunda gözlerini açtığında suratını ekşitti. elleri buruş buruş olmuştu. taehyung ise hızlıca gözlerini kapamıştı. yakalanmaktan korkmuştu. cesur bir korkaktı aslında.
jin sonunda ellerini dizlerindeki havluya silerken aklına taehyung geldi. aynı hızla zaten yanı başında olan ateş ölçere uzandı ve küçüğünün ateşini ölçtü. sonuç onu memnun ederken uyku numarası yapan taehyung'tan bir haber izledi onu. sonra gülümsedi kendi kendine. sanki tedavi ettiği ilk hastaymışcasına gülmeye başladı. hatta dans eder gibi oldu. onu bölen kahve sesli adam oldu.
"ne yapıyorsun, gerçekten?"
jin yerinde durakaldı. bir anda buz oldu sanki. gülümsemeside hızlıca silindi yüzünden ve buz bakışlarıyla konuştu.
"hiç."
ikiside sustu uzunca. jin pencereden dışarıyı, taehyung jin'i izledi.
"teşekkür ederim." çenesiyle su dolu cam kaseyi gösterdi. "sanırım olmasaydın havale geçirirdim."
jin başta bir şey diyemedi. hala gözleri pencere ardındaydı. binaların kapadığı manzaraya doğru konuştu.
"baya yordun beni. koca bir bebekten başka bir şey değildin."
kalkmaya yetlenirken yutkundu ve devam etti.
"her yer ıslak fazla gezinme düşersin. kahvaltı hazırlayacağım.sonra deh evine."
içi su dolu cam kaseyi aldı jin. mutfağa doğru ayaklarını sürterek ilerledi ve hafifçe tezgaha bıraktı. çok dağınık olmayan tezgahına baktı. sonra tuvalete doğru ilerledi. yüzünü yıkayıp buraları temizlemeye başlamalıydı.
taehyung o sırada kalbine engel olamıyordu. kalbinde kavrulan cehennem ateşi tüm vücuduna yayılıyordu. dün yaşadıklarını düşündü. onun onu yıkamasını. sonra bazı kesitlerin hafızasında olmamasına küfür etti. jin onun üzerini çıkarmıştı. ama hatırlamıyordu. iç sesi ona telkinleyici sözleriyle konuştu. boşver zaten üzerini çıkaracağı çok gün olacak.
yavaşça ayağa kalktı sonra. yerler gerçekten ıslaktı. yattığı yer bile ıslanmıştı. üzerinde giydiklerine baktı. büyük ihtimal jin'in olan saten takım onu erekte etmeye yetmişti. sakinleşmeye çalışıp yavaşça tuvalete doğru ilerlerken jin tuvaletten çıktı. aniden irkilen taehyung ıslak yerin verdiği sakarlıkla yere doğru düşeyazdı. jin onu bileğinden çekti ve bu sefer düştü, jin ile birlikte.