masal

281 34 31
                                    

önceki ki günün hasasiyeti üstündeydi jin'in. ne yaptığının anca bir gün sonrasında farkına varabiliyordu. bu onun için yanlıştı. çok yanlış. ama tüm yanlışları onu yine tek doğrusuna götürüyordu. taehyung.

malum gün abisinin hastalığından dolayı onu merak edip eve aniden gelen jiminle taehyung'un kovulması bir olmuştu. jimin şüpheci yaklaşsada abisini biliyordu. bildiğini sanıyordu. ama kafasını karıştıran bir şey vardı. bu ressam neden buradaydı? jin'e her sorar gibi olduğunda jin kaçıyor ya da duymamazlıktan geliyordu.

jin sonunda bugün işe gidecekti. hastaneden epeyce uzak kalmıştı. ama ilk defa ayakları geri geri gidiyordu. taehyung'u görmek istemiyordu.

düşünceli başını kaldırdı ve odayı süzdü jin. sonra telefonunu aldı ve taehyungla olan konuşmalarının hepsini okudu. gerçekten arsızdı bu çocuk. onun kendine attığı kedi kulaklı fotoğrafı telefonuna indirdi.(*) bu kendisinin bile bilmediği sırdı.

ardından yavaşça kaldırdı bedenini. dağılmış dolabını süzdü. surat ekşitti tüm kıyafetlerine. çuval giyse nefes kesici olduğunu bilsede yine de özenmek istedi kendine bugün. pijamalı haliyle uzun bir süre dolaba baktı. sonra kafasını salladı kendisine. kendine çaktırmadan özendi kendisine bu sefer.

siyah boğazlı kazağını giydi hızlıca. sonra siyah pantolonunu geçirdi üstüne. lavaboya koşar adımlarla gidip saçlarını düzeltti. yüzü ona cansız geldi o an. belki bir şeyler vardır diye dolabına koştu sonra. eczanelerin ona promosyon olarak verdiği krem ve canlandırıcı losyona gitti eli. tam saçmalama napıyorsun diyecekken kendini onları sürerken buldu.

hızlıca çoraplarını giydi ve siyah ayakkabılarını geçirdi ayağına. geç kalmamak için verdiği savaş evi perişan hale getirmişti. oysa daha dün jimin'in yardımıyla temizlemişti her tarafı.

dış kapının girişindeki aynada kendine son defa baktıktan sonra çıkacaktı ki telefonun yatağının üzerinde unuttuğunu farketti. küfürler savururken ayakkabılarını çıkarmaya üşenip dizinin üstünde parkede yatağına doğru ilerledi. yatağına uzanıp tam telefonunu alacakken arkadaki ses yüreğini hoplattı.

"n'apıyorsun gerçekten?"
kahvenin yoğun buğusu yayıldı tek odalı eve.

jin aniden kendini oturttu ve tüm vücudunu buza bürüdü yine. camdan bakarak konuştu.

"hiç."

biraz bekledi ve telefonu alıp ayağa kalktı. yeni sildiği parkelere acılı bakışını yolladıktan sonra kapı girişinde taehyung'un yüzüne bakmadan konuştu.

"neden buraya geldin?"

taehyung gözlerini uzunca bir süre jin'den alamadı. asılı kaldı gözleri bir süre jin'in dudaklarında. kan yanaklarına hücüm etti. bu adam onun fizyolojisine zararlıydı.

"birlikte gideriz diye düşündüm."

kalbi sekteye uğrarken yutkundu. bu adam fizyolojisine zararlıydı ama anatomisinin kopamayacak bir parçasıydı da.

"ne diye birlikte gidecekmişiz? ne ara yakın olduk bu kadar, taehyung?"

jin hala kapı girişinde bir şeylerle uğraşıyormuş gibi görünüp hiçbir şey yapmıyordu.

"dün birlikte boşaldık?"

kalbi tekledi ikisininde. jin nasıl bunu bu kadar rahat dile getirebildiğine şaşırırken taehyung'a döndü. bir adam nasıl bu kadar güzel olabilirdi? bunu soran kendisine kızdı ama durmadı. duramadı.

bir adam nasıl bu kadar nefes kesici olabilirdi?

"ayrıca en son miyavlamamı istiyordun, jin?"

arsız sırıtışla dudaklarını yaladı taehyung. kırmızı gömleğiyle uyumlu gözlüğünün üstünden baktı ona. jin onu duymadan yanından geçti ve nefes kontrolü sağlamak için hızlıca önden gitti.

"kapıyı kapa gelirken!"

***

hastaneye vardıklarında taehyung onu acile bıraktı. jin ona sert bakışlarını yollasada dinlemedi ve kim seokjin'e hayran gözlerle bakan hemşirelerin önünde yanağından öptü onu. yoongi bu olanları seyrettiğinde kalbindeki burukluğa anlam veremedi.

seokjin taehyung'u elinden tutup doktor odasına götürene kadar sajte oyunculuğuyla taehyung zirveye ulaştı. dışardan gören kıskanılan kişinin taehyung olduğunu sanırdı.

sonunda odaya vardıklarına bir kaç tane doktor dışarı çıkıyordu. onlar çıkar çıkmaz jin kapıyı kapatıp taehyung'u arasına aldı.

"ne yaptığını sanıyorsun lan? bak sana son uyarım, sıçtığımın taehyung'u. benden uzak dur."

taehyung montundan çekti onu ve yüzlerini yaklaştırdı.

"artık bunun mümkünatı yok, seokjin."

dudaklarını yaladı onun dudaklarına bakarak. sonra gözlerini gözlerine çıkardı ve kulağına yaklaşıp devam etti.

"kim seokjin, miyav~"

nefes almak haramcasına tuttular nefeslerini. taehyung jin'in ne tepki vereceğini düşünüyordu. jin ise gözünde kayan yıldızların bi'hayli hızlı olduğunu.

"sikeyim..."

bedenini taehyung'a iyice yasladı jin. göğüsleri birlikte atıyordu artık. dudağını ısırdı jin. yüzlerinin yakınlığından faydalanıp küçük bir öpücük kondurdu burnundaki bene. sonra dudağını kulağına kadar sürterek durdu. oraya boğuk bir nefes verdi.

"taehyung, ben kızlardan hoşlanıyorum. ama nedense şuan seni delicesine öpmek istiyorum."

nefes almayı unutmuş gibi derin bir nefes aldı.

"bunu yaptıktan sonra tüm sorumluluk sana aittir, kedicik."

sertçe dudakları dudaklarıyla kapandı.

tecrübeli bir o kadar da toydu şuan taehyung. jin'in gün batımı tadında dudaklarının üzerinde doğuyordu şuan. ne varlığını kabul etti ne yokluğunu. oklar saplandı kalbine. kalbine özürlerini dilerken jin daha da sert asıldı küçüğünün dudaklarına. daha sert ve daha tutkulu.

kahve sesli çocuktan kahve tadı aldı jin. ve kahve bağımlılık yapıyordu kesinlikle. yoksa bu kadar bağlanmanın bir anlamı yoktu.

sonunda nefes nefese ayrılırken ikisininde dudakları şişmiş ve hatta kıpkırmızı olmuştu. taehyung'un dudağının bir köşesi sızıntıyla kanarken orayı usulca öptü ve dudaklarıya temizledi jin.

"bu sondu. kedi masalı burada bitti. ikimizin hikayesi burada bitti."

sırıttı taehyung sızlayan dudaklarıyla. sonra titrek sesi cevap verdi ona.

"bu masalı ben yazmaya başladım jin. ve sonunu böyle bitirmeyeceğim."

toyum ve toyum. ama olsundu... sizi seviyorum.

(*) şeyi unuttum jin'in indirdiği fotoğraf dördüncü bölümden tae'nin ona yolladığı fotoğraf.

haşin kalın.

duvar °taejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin