ceket

319 42 46
                                    

     jin uyandığında kolu o kadar uyuşmuştu ki bir kaç dakikalığına uyanmamış gibi yaptı. o sırada yoongi konuşmaya başlamıştı.

"sonunda açtın gözlerini, hyung. morga taşıyacaklardı seni bu ölü diye."

uyuşmuş kolunu ovarken diklendi seokjin ve düşene kadar farketmediği cekete dikti gözlerini.

"aman aman aman... hyungunu düşünürmüşte sırtına ceketini koyarmış... aigoo~~"

normalde olduğundan fazla samimi davranmıştı, jin. yoongi ilk şaşırsada sonra onun bu halini tatlı buldu.

"hyung, o ceket benim değil ve bir daha böyle davranma."

göz devirdi seokjin. sonra yere düşen ceketi eline aldı. cekete sinmiş koku onu ve bedenindeki hisleri sararken mırıldandı.

"bu kokuyu alan koku reseptörlerimi* senin bu ceketi koyan ellerin kadar sikeyim."

"ne diyorsun yine kendi kendine?"

kafasını salladı jin, yoongi'ye. acili süzdü hızlıca hiç hasta yoktu gerçekten. sonra kendinen emin sesiyle yoongi'ye yöneldi.

"ben ceketi sahibine verip geleceğim. acilin stabilizesi bozulursa haber et."

yoongi'nin başını sallamasını beklemeden dahiliyeye doğru ilerledi.

     taehyung bugün o kadar yoğundu ki nefes almaya vakti yoktu denilebilirdi. bu yoğunluğa başta korkarak baksada şimdi alışmış ve oturana kadar yorgunluğunu anlayamamıştı.

yatan hastalarla uğraşmak değil de hasta yakınlarıyla uğraşmak zordu. bunları düşünürken hemşire odasında hiç hemşire olmamasını fırsat bilerek oraya geçti. oturmadan sürahiden su doldurup içti. susadığının farkına geç varmasına da şaşırdı, tae. bugün gerçekten yoğun geçmişti.

dahiliye servisi yavaşça sessizliğe bürünürken telefondaki bildirimle gözlerini telefona yönlendirdi. instagramdan gelen bildirimler sırasını kesmeden hızlıca gelirken john'un onu çizmesine kıkırdadı. gerçekten berbattı. o saçlar neydi öyle? kendini öyle hayal etti, güldü. seokjin'i öyle hayal etti, yutkundu. kafasını hızlıca salladı ve john için güzel bir yorum yazdı. herkesin onu jin'le yakıştırmasına bayılıyordu. sırf bu yüzden instagram kullanıyor olabilirdi.

    seokjin aniden dahiliye servisine daldığında önden koşan cesareti aniden geri geri koşmaya başlamış ve onu hızlıca terk etmişti. kendi kendine göz devirdi seokjin. elindeki ceketi son bir kere düzelttikten sonra mayınlı tarlada yürürmüşcesine adımlarını temkinli atıyordu. sağa sola bakıyor, gözleri taehyung'u arasada bedeni onu istemiyordu. korkak bir kedi gibi köşeye çekilmişti sanki. kedi dediğinde yine kendi kendine göz devirdi.

kendini yavaşça servis bankosuna yöneltirken bacağını nereden çıktığını anlamadı duvara çarptı. acılı bir inilti ağzından dökülürken çıkardığı sesin bozulan sessizliğe hiç yakışmadığını düşündü ve bu onu daha da korkuttu.

    taehyung gelen iniltinin sahibini tanıyana kadar gözlerini açmadı. aniden açılan gözleri ve aniden hızladan kalbi onu  dağılmış saçlarını düzeltmeyi akıl ettirtiler. hızlıca düzelttiği saçı ve dudaklarına sürdüğü önlüğünde zaten var olan -aniden hatırlandı- kirazlı dudak parlatıcısıyla hazırdı. artık uyuma taklidi yapabilirdi. dudakları hafifçe araladıktan sonra nefesini belli bir düzende alıp vermeye başladı.

     seokjin büyük koridorun sessizliğinden faydalanarak bankodan odalara bakındı. tedavi odası, sekreter odası derken hafif aralık olan hemşire odasından usulca süzülen bir ışık gibi gözlerine ilişen taehyung'u gördü. yutkundu. kesinlikle bu adamı sevmiyordu.

sessiz olmaya dikkat ederek içeri kendini attı. ceketi üstüne fırlatıp gitmek istedi, yapamadı. çünkü anlayamadığı güzellikte uyuyan bir adam vardı karşısında. tanıdığım kaç kadından daha güzeldi acaba? dedi kendi kedine... düşünür gibi oldu ama yapmadı. gizliden gizliye kırmızı şaraba benzettiği dudaklarına bakmaya doyamadı seokjin. düşünmeyi anlık unutmuş hatta nasıl olduğunu hiçbir zaman alayamacağı şekilde onun yanında onunla birlikte oturur bulmuştu kendini. onu kendine getiren iki çift yorgun göz oldu.

     taehyung için gözleri kapalı anlar bir hayli zordu. çünkü seokjin'in titrek nefesi dudaklarına çarpıyordu ve bu onu zorluyordu. zaten hızlı kalbi yüzünden ritmi sağlayamadığı nefesi iyice kötü duruma düşmüştü.

   taehyung birden gözlerini açmış ve seokjin'in dudaklarına baktığını farketmişti. bu kısa âna yarım ömrünü verebilirdi. o kadar güzel bir o kadar saftı.

gözleri buluştuğunda ise dayanamadı ve seokjin'i ceketini tuttuğu kolundan tutarak onun üzerine çıktı.

"maslow ihtiyaçlar hiyeraşisini biliyorsun, değil mi?"

durdu bir süre şaşkın bakışlı adamdan cevap gelmeyince devam etti.

"benim piramidimin en altında sen varsın."

seokjin sustu bir süre. küfür edemeyecek kadar şaşkındı. bu adam uyumuyor muydu?

taehyung kucağına yerleşti, jin'in. dudaklarına doğru inlercesine bıraktığı cümle seokjin'i nefessiz bırakmıştı.

"bir kere miyavlasana, kim seokjin? hm?"

seokjin için tsunamide oluşan dalga boyu kadar uzun bir andı. taehyung için ise bir kuşun kanat çırpışı kadar hızlı. bu ters etki onları ikisininde anlayamadıkları bir çekimle birleştirmişti. sanki kalpleri şimdi birlikte atıyordu. o kadar yakındılar ki nefesleri sarmaş dolaş geziniyordu. taehyung elinde olmadan hafifçe sürtündü seokjin'e. hafifçe inledi jin ve gözlerini kapadı. tekrar açtığında daha önce farketmediği tae'nin burnunda ki beni farketti. bilinci acilde bırakıldığını hatırlatamadan ıslak bir öpücük kondurdu oraya. o günden sonra tae'nin en sevdiği yeri burnunda ki beni olmuştu.

apışıp kalan tae, iyice terliyor ve bu sabah ki yağmuru aratmayan ıslaklığa bürünüyordu. bunun sebebi hala burnundan dudaklarını çekmeyen jin idi.

jin geri çekildiğinde gözlerini tae'nin dudaklarına indirdi. orada yine şimdi farkettiği ben ilişti gözüne. silik bir gülümseme belirdi yüzünde. sanki buna ihtiyacı olacakmış gibi dudaklarını yaladı. tae jin'in ne yapacağını anladığında kalbi artık kesinlikle atmayı kesmişti ya da o kadar hızlı atıyordu ki atmıyor gibi hissediyordu. taşikardi* dedi kendi kendine boğazında oluşan yumruyu indirmek için sertçe yutkunurken.

seokjin zaten uzak olmayan tae'nin dudaklarına değdirdi dudaklarını ama öpmeye fırsat kalmamıştı.

"taehyung bey?"

maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi, bir üçgen; en temelinde fizyolojik ihtiyaçlar (su içme, yemek yeme gibi) yer alır.

taşikardi kalbin 140 dan fazla atması.

stabil sabit, düzenli demek

ağğağaağaaağa mv fennnaydı
(hala etkisinden çıkamadı)

umarım beğenmişsinizdir.

düz yazı mı devamm etse texting mi? bilemedim efem.

ha bir de malum soru seme kim olsun?

haşin kalıııın efenim~

duvar °taejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin