Bir çizgi, iki çizgi, üç çizgi.... Ve yirmi beşinci çizgi.
“Ahsen!”
Korkuyla yerimden sıçradığımda tam anlamıyla neye uğradığımı şaşırmıştım. Bu beklenmedik uyarı yanlış zamanda gelmişti.
Korkuyla gerilen bedenimi ve büyüyen gözlerim için bir şey yapamazken tedirginlikle tiyatro hocasına döndüm. Ne diyeceğimi ya da ne yapacağımı bilememenin bocalaması içinde yüzüne bakarken bu çizgilerin beni bu kadar oyalamasına lanet ettim.
“Bir daha ki derse gelmene gerek yok kızım.” dedi büyük ve halâ renginin mavi mi yoksa yeşil mi olduğunu anlayamadığım gözlerini kısarak. “Çünkü bu topluluktan atıldın.”
Yüzüme hızla akan kanı hissediyordum. Ağzımın içi kururken bocaladım.
Neye uğradığımı şaşırmışdım. Dilimin ucuna biriken kelimeler dökülmeye çalışırken bana doğru dönen gözler bunu engelledi.
Ne zaman olacağını tahmin edemediğim fakat hep beklediğim bir sonuçtu bu. Şaşırmam bunu kabullenememdendi.
Kısaca yutkundum. “Sizinle yalnız konuşabilir miyim?” dedim, zar zor.
Tiyatro topluluğundan çıkmam benim felaketimden başka bir şey olmazdı. Bunun için elimdeki iplere sıkıca tutunacaktım. Parmaklarım kana bulansa bile.
Kaşlarını çatıp, kabarık saçlarının üzerine büyük avuçlarını bastırdı. Bu hareketi beni daha da huzursuz etti. Çünkü tam bir umutsuz vaka olduğumu anlatıyordu.
“Bir şey değişeceğini sanmıyorum.” dedi ve sonra duraksadı.
Gözlerime tırmanan yaşların şimdi akmasını istemiyordum. Bunun için çırpınmaya başladım. Panik, dalga dalga vücudumu ele geçiyordu. İşler sandığım gibi gitmiyordu. Tahmin ettiğim gibi soğukkanlılıkla hayalimden vazgeçemiyordum.
Gözlerini benden kaçırdığında, bende bana dönen gözlerden kurtulmak için masanın üzerinde az önce çizdiğim çizgilere döndüm.
“Bugünlük bu kadar yeter, dağılabilirsiniz.” dediğinde Gülçin hoca, arkasını dönüp bir dolu sınıfı serbest bıraktı.
Bu bana verilmiş bir fırsat mıydı onun tarafından, bilmiyorum ama işte şu an bir şeyler yapma gereği hissediyordum. Hemen yerimden fırladım. Az önce bana dönen gözler şimdi şikayet ya da sohbet ederek sınıfı terk ediyordu.
Ne söyleyeceğimi ne yapacağımı bilmeden hocaya yaklaştım. Benimle ilgilenmiyordu bile. Diyeceğini dedikten sonra işine dönmenin rahatlığını yaşıyordu. Bu beni daha çok tedirgin ediyordu.
Aynı ölçü de vücudum da bu duruma adapte olmak da zorlanıyordu. Avuç içlerim su içinde kalmıştı. Sürekli kot pantolonuma gizlice silmeye çalışıyordum. Başım ağrıyor, gözlerimin önünde küçük şeyler uçuşuyordu. Sahi bayılacak mıydım? Hayalleri ellerinin arasından kayıp giden her insan benim gibi mi oluyordu, yoksa sadece tek bir hayal uğruna ben mi abartıyordum.
Yok, hayır ben Ahsen Tunalı. Hayatının amacını kaybetme tehlikesi yaşıyordum.
Hocanın karşısına tam olarak dikildiğimde, yutkundum. Ve bundan sonra şansımın olmadığını kendime defalarca tekrarladım. “Hocam neden böyle olduğunu bilmiyorum. Lütfen kendimi kanıtlamama izin verin..” dedim, sandığımdan daha cılız çıkan ses yığınımla.
Gülçin hoca, gitmeye yeltenmedi. Önünde düzenlemeye çalıştığı kağıtları çantasına koydu. Ve ardından çatık kaşları ile bana çevirdi gözlerini. “Neler olduğunun farkındasın yani...” dedi. “Saçma bir sorgulama görmediğime mutlu oldum.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonbahar Yaprakları
Teen FictionAğır ağır çıkarken merdivenleri, tüm benliğim umudu, zaferi ve ucundan onlara bulaşmaya çalışan acının savaşını barındırıyordu. Tiyatro salonuna girmeme tek bir merdiven basamağı kala duraksadım. Ellerim yanımdaki korkuluğa uzandı. Nefesim kesildi...