Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
SAMANYOLU SAPAĞI / BÖLÜM 4 Pınar’ın telefonu ile kafasındaki birçok düşünceyi de beraberinde getirerek o yere gitti.
Hem arabadan inmek istiyordu hem de inmekten korkuyordu. Korkuyordu ama neden korktuğunu o da bilmiyordu. Samanyolu katilinden mi? Yoksa rüyalarının gerçek olmasından mı?
Daha fazla vakit kaybedemezdi, bu cinayet dosyasını çözmeliydi. Şimdiye kadar buldukları bütün ipuçlarını düşünmeye başladı. Yıldızlar, numaralar, Küçük Prens kitabı, harfler, kadınlar… Bunlar Zeynep’e neyi çağrıştırmalıydı? Ya da kimi? Bunları düşünürken birden arabasının camını tıklattı Pınar. Zeynep, düşüncelerden irkilerek camı açtı, Pınar’a baktı.
“Pınar.”
“Gelmiyor musun komiserim? Oradan kurbanları inceleyebildiğini bilmiyordum.”
“Geliyorum geç sen.” Dedi Zeynep. Pınar’da başı ile onay verip olay yerine ilerledi. Arabadan indi o yöne doğru gitti, eldivenleri ellerine yavaşça takarken aynı zaman da etrafı gözlemliyordu, sarı şeridin ardına geçti.
“Çürümeye başlamışlar mı?”
“Yok. Daha yeni. Cesetler hala sıcak.”
“Senin imzan var demiştin. Bunun dışında başka bir şey gözüne çarptı mı Pınar?”
“Aynı şeyler Zeynep. Tek farklı şey senin imzan.” Dedi yüzü gerilmeye başlamıştı, bu yüzünün her hattından belli oluyordu. Kaşları yukarı kalkmış, gözlerini kısmış bir şekilde Zeynep’e bakıyordu.
“Niye öyle bakıyorsun?”
“Düşünüyorum sadece Zeynep. Bu katil her kim ise seni yakından tanıyor olmalı.”
“Evet, bunun bende farkındayım Pınar. “
“Peki, kim olduğuna dair bir fikrin var mı?” diye sorduğunda etrafta anlık bir sessizlik oluştu. Pınar Zeynep’e, Zeynep’te cesetlere bakıyordu. Aklında yine cevabını bilmediği çok soru oluşmaya başlamıştı ama en önemli soru 'KİM' olduğuydu. Kim Zeynep yüzünden bu kadar insanı katledebilirdi? İşte bu soruyu kimse bilmiyordu. Yaklaşık 5 dakika sonra Zeynep, Pınar’a döndü.
“Hiçbir fikrim yok Pınar. Tek bildiğim babamın olmadığı ama onunda bildiği”
“Nasıl!” diye heyecan ve merak ile bağırdı.
“Buraya gelmeden bir rüya gördüm.”
“Nasıl bir rüya bu Zeynep?”
“Tam buradaydı.”
“Kim? Ya çatlatmasana insanı anlat düzgünce.”
“Babam.”
“Baban mı?”
Zeynep, evet der gibi başını salladı ve o kadın cesedinin başına geçti. Kadının bedenini her zaman olduğu gibi dikkatle inceledi.
“Bir şey buldun mu?” dedi Pınar ama bulamamıştı. Farklı hiçbir şey yoktu. Katil o kadar muhteşem çalışıyordu ki ne bir iz, ne de bir fark… Hiçbir şey yoktu bedenlerde.
“Hayır.”
Artık çok yorulmuştu. Cesetlerden, katilden, rüyalarından, uykusuzluktan. Bu olayı çözmediği sürece de bunların devam edeceğini biliyordu.
“Yeni bir şey yok arkadaşlar. Cesetleri adli tıbba gönderin oradan gelen bilgileri anında odam da istiyorum. Anlaşıldı mı?”
“Tabi komiserim. Kolay gelsin.” Dedi ekipten birisi. O da bu olaydan oldukça umutsuz gibi duruyordu. Sanki bir yanı ‘Boşuna uğraşıyoruz.’ Diyecek gibiydi. Haklıydı. Boşuna uğraşıyorlardı, samanyolu katili istemediği sürece onu asla bulamayacaklardı.
“Beni bulamadığın için kendine kızıyorsun değil mi Zeynep? Canında acıyor mu benim ki gibi? Yoksa sadece sinirleniyor musun işini yapamadığın için? Merak etme Zeynep. Sen hiç merak etme ben yakında seni alacağım. Kimsenin beklemediği bir anda yanı başında beni hissedeceksin Zeynep. Senin için geliyorum Zeynep. Adım adım yaklaşıyorum sana. Hazır mısın? Tanışmaya…”
Hazır mıydı gerçekten tanışmaya? Peki, tanışsa tanıyacak mıydı onu? Tanımaz ise ne olacaktı? Bu soruların hiçbirinin cevabını Zeynep bile bilmiyordu. Bilemezdi. Çünkü katilin kim olduğunu o da bilmiyordu. Şimdilik…
Yollar karlı, buzlu ve kaygandı. Bundan dolayı yavaş gitmeleri gerekiyordu ki öyle de oldu. Ağaçlar peşi sıra yol kenarlarından geçerken Zeynep çoktan kafasının içindeki birçok soru ile savaşmaya başlamıştı bile. Merkeze gidene kadar iki saat geçmişti. Arabadan inip dalgın dalgın yürürken, odasına girdiğinde masasının yanındayken ayağını bir şeye çarptı.
“Ne oldu? “ diye sordu Pınar. Ne olabilirdi? Samanyolu katili merkeze kadar gelmiş ve Zeynep’e bir hediye bırakmıştı. Buna hediye demek ne kadar doğruydu?
Yere eğilip o küçük kutuyu aldı, kutu ahşaptı ve kabartmalı şekiller ile doluydu, yavaşça açtı ve o an dona kaldı. Küçük sandığın için de ufak bir not ve bir yüzük vardı. Not kâğıdını eline aldı. “Tanıdık Geldi mi?” yazıyordu, gazeteden kesilmiş harfler ile. Tanıdık gelmişti. O yüzük Zeynep’in babasına aitti. Peki ya bu yüzüğü nereden bulmuştu? Nasıl bulmuş ve neden şuan Zeynep’e göndermişti.
“O ne ?” dedi Pınar meraklı gözler ile. Zeynep’in masasına doğru yaklaştı, Zeynep’in elindeki sandığa baktı ve sadece kağıt parçası ile bir yüzük görüyor fakat bir anlam veremiyordu.
“O ne Zeynep?” diye tekrardan sordu Zeynep’e. Zeynep ise yavaşça sandığı masasına bıraktı ve Pınar’a elinde yüzük ile döndü.
“Babamın.” Dedi sesi titreyerek. Evet babasınındı ve bu yüzüğü babasına Zeynep, doğum gününde hediye etmişti.
“Ne!” diye birde çıkıştı Pınar.
“Sen ciddi misin Zeynep? Nasıl babanın? Nerden çıktı bu?”
“Pınar az sakin olup düşünmeme izin verir misin?” diye ilk defa Pınar’a sert şekilde çıkışmıştı Zeynep. Gücü ayakta durmasına izin vermemişti. Sandalyesine oturdu, yüzüğü masaya bıraktı, notu önüne aldı ve düşünmeye başladı. ‘Bu yüzüğü nereden bulmuş olabilirdi?’ işte asıl soru buydu. Babasının olması da artık çok fazla dikkatini çekmiyordu. Çünkü bu yüzük babası öldüğünde parmağındaydı. Eğer yüzük samanyolu katilinde ise … Ya babası?