Umuda tutunmak,

500 53 15
                                        

Bu durum Jihyo'nun hoşuna gitmiyordu. Sıra dışı bir şey değildi, en iyi arkadaşı ilk kez aşık olmuştu; bunu halledebilirdi. Ama sorun olan şey şuydu, Nayeon'un Yoo Jeongyeon'a aşık olduğu gerçeğini kabul etmekte zorlanıyordu, o kadar insanın içinden, şu ana kadar karşılaştığı en gizemli kişiye.

Jeongyeon Nayeon'a karşı ya iyi oluyordu ya da soğuk ve bu Nayeon'un havalarda uçmasına ya da omzunda ağlayacak kadar gerilmesine neden oluyordu.

Ve uzun süredir arkadaşı olduğundan dolayı (çok uzun bir süre) Jihyo korkuyordu. Bütün bunlar bittikten sonra Nayeon'un kırık kalbinin parçalarını toplayıp hepsini yeniden birleştirmeye çalışmaktan korkuyordu ve kalp bir kez kırıldığında hiçbir şey onu eski haline getiremezdi.

Jihyo'nun görmekten en nefret ettiği şey en iyi arkadaşının acı çekiyor olmasıydı.

"Hey, Nayeon." Konuştu, Nayeon ve Jeongyeon'un tüm hafta boyunca neden konuşmaktan kaçındıklarını bulmaya çalışacaktı. Boşanmış gibiydiler ve daha çıkmaya başlamamışlardı bile.

Siyah saçlı kız arkasını döndü, bir saniye baktıktan sonra gözlerini yine gölete çevirdi. Kızın suratındaki gülümseme artık yoktu ve çok gizemli, diye düşündü Jihyo, Nayeon parktaki bu göleti nasıl bulmuştu?

"Söylesene, Jeongyeon ile tam olarak ne oldu?" Jihyo kontrollü bir sesle sordu ve Nayeon titrek bir sesle cevap verdi.

"Ben, ben tam olarak bilmiyorum ama... sana zaten anlatmıştım."

Jihyo Nayeon'un bacaklarını birleştirmesini izledi, dondurma külahını daha sıkı tutmaya başlamıştı.

"Beni anlamaya çalıştığını söyledi." Jihyo Nayeon'un birkaç gün önce dediği şeyi hatırladı. Eylül rüzgarı saçını uçurdu ve Nayeon'un gözlerinden kaçmaya çalıştığını anlayabiliyordu. Rahatlatıcı olması gerekiyordu ama gerçekten, öyle değildi.

"Ben sadece... Ben, ben gerçekten ondan hoşlanıyorum ve- ve sanırım bunu biliyor."

"Evet ama o senden hoşlanıyor mu?" Jihyo düşünmeden söyledi, sinirlenmek üzereydi. Hoşuna gitmiyordu... Nayeon'un bu kadar yıkılmış görünmesi. Kız eskiden her şeyi kontrolü altında tutabiliyordu. Nayeon'un duygusal anlamda yorgun olması çok ani olmuştu. Ve tüm bu kekelemeler de yeniydi.

"Benden h-hoşlanabileceğini söyledi."

"O 'bileceği' nin orada ne işi var!" Jihyo ayağa kalkarken sinirlenmişti, Nayeon'u anlayabilmek için gözlerine baktı. Ama Nayeon gözlerini eriyen dondurmasından ayırmıyordu.

"Seninle dalga geçiyor!" Bağırdı, sessiz parkta sesinin yankılanmasını umursamıyordu.

En iyi arkadaşının sessiz kaldığını görünce surat ifadesi yumuşadı. "Sadece... istemiyorum, biliyorsun, canının yanmasını."

Sonda söyledikleri bir tüy kadar yumuşak çıkmıştı. Nayeon'un gözlerinin dolduğunu görünce içinde bir şeyler acıdı. Nayeon sarılmak için ona yaklaştı ve Jihyo kollarını kızın vücuduna sardı. Bu kadardı. Ne yapması gerektiğini biliyordu.

"Sorun yok." Jihyo fısıldadı. Gerçekten sorun yoktu çünkü yarın Jeongyeon'u bulmaya gidecekti ve ona bir iki laf söyleyecekti. Nayeon yapmıyorsa, kendisi yapacaktı.

"Sadece- Hey dondurmanı üzerime damlatma!"

-------------------------------

"Hey, sen." Jihyo kafeteryaya yürüyen kısa saçlı kıza seslendi.

Nayeon'u Sana ile sınıfta bırakmıştı (asla yalnız bırakamazdı, Jihyo bunu yapamayacağını çok iyi biliyordu) ve Jeongyeon'u bulmaya gidip kaşlarını çatarak koridorda yürümeye başlamıştı. Her zamanki neşeli Jihyo bugün yoktu.

...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin