Kış bitmişti. Güneş sıcaklığını daha çok hissettirmeye başlayıp umutları birer birer çoğaltırken öncekilere benzemeyen sert ve çetin geçen kışın son kırıntıları da ılık ılık esen bahar meltemleriyle yok oluyordu. Bahar geliyordu belki ama hala daha yalnızlık ve sessizliğinin esirinde olan bir kalp çarpıyordu. En sevdiği mevsim kış bitmişti ama onun sağanak yağmurlarında hala daha savruluyordu Kim Jongdae. Fırtınanın ortasında kalmış yalnız bir çiçek gibiydi köklerine sıkıca tutunmak isteyen.
Duygusal bir kişiliği vardı Jongdae’nin. Dışarıdan bakıldığında öyle göstermiyordu belki. Yakışıklı yüzü ve sürekli gülümseyen dudaklarıyla gönülleri çalıp insanların içini ısıtıyordu. Ama duygularıyla yaşardı Jongdae, onları hissetmez her birini en derininden yaşardı. Hayatını onlara göre şekillendirirdi, içinde birer birer hepsini sıkıca kucaklar dışına yansıtmayı sevmezdi onları. Jongdae insanları mutlu etmeyi becerirdi ama kendini mutlu edemezdi. Şimdi ise günlerdir uyumamış gibi beklediği kalbinin baharının gelmesini bekliyordu. Onu mutlu edecek o güzel baharı.
Nisan ayının ilk günüydü, Jongdae yeni başladığı üniversitesine varmış çoktan orda okuyan arkadaşını bekliyordu sabırsızlıkla. Gözleri sürekli bileğindeki saate kayıp duruyordu, geri kalan kısımlarda ise etrafı inceliyordu görmeyen gözlerle. İnsanlar birer birer önünden geçiyordu bir kum saatinin taneleri gibi. Sarı saçları savrulurken her birinin hayatını merak etti istemsizce, hangilerinin hissettiklerini bire bir dışına yansıttıklarını ve hangilerinin hissettiklerinin yarısını bile yaşayamadıklarını. Kendisi gibi olanları arıyordu özellikle, yalnız olmadığını bilmek istiyordu.
Siyah gözleri dalgın dalgın etrafına bakarken kendisine doğru koşarak gelen Byun Baekhyun’u ancak onun kolları arasında sıkıştığı zaman fark edebilmişti. İnce kolları sıkıca siyah kabanının üzerine dolanmışken gülümseyerek o da karşılık vermiş ve arkadaşının sıcaklığını hissetmişti.
“Sonunda buradasın Kim Jongdae.” Baekhyun başını onun boynuna gömmüşken boğuk bir sesle konuşmuştu. Sonrasında ise geriye çekilmiş içi gülen gözleriyle onu detaylıca incelemişti. “Hem de sapsarı saçlarınla.”
Jongdae’nin dudakları hoş bir gülümsemeyle kıvrılırken uzun parmaklarıyla sarı tutamları alnından geriye doğru taramıştı. “Farklılık olsun istedim, hem bahar da gelmişken.”
Baekhyun kolunu onun omzuna atıp da onu bir yöne doğru ilerletmeye başladığında alaycı bir kahkaha atmıştı. “Kimi kandırıyorsun Jongdae-ah? Sen baharı sevmezsin bile.”
Jongdae gülümsemesi buruk bir hal alırken dudaklarının ucuna gelen kelimeleri geri yutmuştu. Artık baharın gelmesini istediğini nasıl dillendireceğini bilememişti bunun yerine ise oyuncu bir şekilde Baekhyun’un koluna vurmuş ve nereye gittiklerini sormuştu.
“Tabi ki seni arkadaşlarımla tanıştırmaya. Bundan böyle yalnız başına ya da sadece benimle takılmak yok Jongdae, seni insanların arasına sokup dünyanın merkezi haline getireceğim.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
april, and a flower
FanfictionBaharın gelmesini bekleyen yalnız bir ruh ve sevgiyi hissetmek isteyen umutsuz bir ruhun hikayesi.