Bahar her şeyiyle güzeldi. Grinin ve beyazın yerini canlı renkler alır, çiçekler bir bir dünyaya yüzünü gösterirdi. Havanın ısınmasıyla gönüllerde hoş bir tembellik oluşmaya başlarken yeni umutlar aşılanırdı tazelenen bedenlere. Kışın umutsuzluğu geride kalırdı.
Minseok baharı çok severdi ama nisan ayını sevmezdi. Bir nisan ayında çok sevdiği büyükannesi onu terk etmişti, bir nisan ayında küçücük bir çocukken ailesinin onu yeterince sevmediğini anlamıştı ve yine bir nisan ayında senelerce yanında olan çocukluk arkadaşı başka bir şehre taşınmış ve onu yalnız bırakmıştı. Nisan Minseok için acıların ayıydı, hiç gerçekleşmeyen ve yitip gitmiş hayallerin ayı.
Nisan ayının son günlerine gelmişken Minseok endişelenmekten kendini alamıyor, içinde küçük bir karanlık büyüyordu. Şimdiye kadar hayatında herhangi bir olumsuzluk baş göstermemiş, tam tersine her şey olabildiğince yolunda gitmişti.
Sınavlardan yüksek not almış, ailesiyle herhangi bir şekilde kavga etmemiş, olabildiğince dışarı çıkıp vaktini verimli harcamıştı. En önemlisi ise hayatına yüreğinin burgusunu söküp atan sarı saçlı bir genç girmişti ve ona hissedemeyeceğini düşündüğü bütün duyguları hissettiriyordu. Her şey bir peri masalındaymış gibi güzeldi ve Minseok bunun sona ermesinden çok korkuyordu.
Nisanın son gününde okyanus kenarına gitme kararı almışlardı ve bu fikir kesinlikle su aşığı olan Jongin’den çıkmamıştı. Defalarca gitmesine rağmen günlerce ısrar etmiş ve diğerlerini ikna edebilmişti uzun uğraşlarının sonucunda.
Junmyeon’un küçük arabasında tamamen sıkışmış halde otururlarken açık pencerelerden esen serin rüzgar tenlerini okşuyordu. Birbirinden farklı yedi neşeli ses radyodan yayılan eski şarkıya eşlik ederken gençliğin o tatlı cazibesi taşıyordu her birinden. Cam kenarında oturanlar ellerini camdan çıkarıp da rüzgara karşı bir savaş içine girmişlerdi, ortada oturanlar ise onların bu hallerini kıskanıyorlardı.
Çok uzun sürmeyen bir yolculuğun ardından eşsiz mavi yakut gözler önüne serilmişti ve her birinin iç geçirmesine neden olmuştu. Junmyeon arabayı park ettiğinde hızla inip uyuşan uzuvlarını esnetmeye başlamışlardı. Sonrasında ise ne kadar aç olduklarından yakındıklarından dolayı sahil kenarındaki bir restorana oturmuşlardı.
Menü ellerine geldiğinde hevesle açmışlarken Baekhyun ve Jongin menülerinin üstlerinde birbirlerine bakıp sessiz bir şekilde anlaşırken Minseok heyecanlı bir şekilde başından geçen bir olayı anlatarak dikkatleri üzerinde topluyordu.
En sonunda Junmyeon ilgisini kaybedip de ne yemek istediğini seçmek üzere kafasını menüsüne çevirmişken Baekhyun’un gülümseyerek bakan yüzü görüş alanına girmişti. Bu irice açılmış gözlerin ve tatlılıkla kıvrılmış dudakların ne anlama geldiğini oldukça iyi bilen Junmyeon sert bir sesle konuşmasına izin vermemişti.“Herkes kendi hesabını ödüyor.”
Baekhyun bunun geleceğini biliyormuş gibi hemen yüz ifadesini acınası bir hale büründürmüş ve sızlanarak konuşmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
april, and a flower
FanfictionBaharın gelmesini bekleyen yalnız bir ruh ve sevgiyi hissetmek isteyen umutsuz bir ruhun hikayesi.