KOVAN (Tekrar Yazılıyor)

4.Bölüm

Lilia ve Elisa yol boyunca sessizce yürüdüler. Lilia arada küçük kızın hayran dolu kaçamak  bakışlarıyla göz göze geliyordu. Çevresini inceledikçe hayranlığı bir kat daha artıyordu Lilia'nın buraya. Küçük bir kasabadan daha çok kaybolmuş cennet gibiydi. Yaşama sevinciyle dolardı insan buradam Lilia bunca zaman yaşadığı yeri cennet sanardı. Oysaki burası efsunlu bir yerdi insanı kendine çekiyordu. Yaşadığı yer taştan ibaretken burası doğayla iç içe yeşilliklerle çiçeklerin renkleriyle iç içeydi. Kokusu en kaliteli parfüm bile yanında sönük bıraktıracak türdendi. Lilia gözlerini kapatarak derin nefes alarak bu güzelliği içine çekmeden edemedi.

Geldikleri yere baktı küçük ve şirin bir kulübenin önünde durdular. Kulübe eski görüntüsünün aksine,  çatısında pembe tonlarında çiçeklerle süslenmesinden dolayı tablo gibi bir görüntüye sahip olmuştu.  Bahçesi de bir o kadar renkli tonlarla çiçekler ve ağaçlarla süslenmişti. Kokusu ise insana kendisini cennette gibi hissettiriyordu.
Geldiği yerle kıyaslanamdı bile. İngiltere'nin en görkemli malikanesinde otursa bile burasıyla kıyaslamazdı bile. Orda kurallar burada yaşam vardı.
İçeri girdiklerinde etrafı incelemeye devam etti. Duvarlarda her çeşitten bitkiler vardı. Bir bölümde  rengarenk şişeler yer alıyordu. Bir bölümde ise kavanozların içinde değişik figürler ve böcekler yer almıştı.  Bu durum Lilia'nın oldukça ilgisini çekmişti. Yine de merakını bastırıp incelemeye devam etti. İçerisi de dışarısı kadar rengarenkti. Köşede duran şirin bir ocak vardı.  Taşlarla çevrili, ocağın üstünde durmaktan siyahlaşan çaydanlıklar yer alan bu ocak bir hayli ilgisini çekmişti.
Elisa'nın kendisine bakmasıyla meraklı bakışlarını küçük evden alarak küçük şirin kıza bakışlarını çevirdi.

"Bir süre burada kalacaksınız leydim. Umarım beğenmiş sinizdir. "
Lilia gülerek başını salladı;
"Beğenmek kelimesi bile az kalır, bayıldım.  Hayalimden bile daha güzel bir yer.  Buraya gelirken o kadar korkmuştum ki harabe küf kokulu bir yer beklerken Cennet diyarına geleceğimi hayal bile edemezdim."
Etrafa tekrar ilgiyle bakarken duvardaki bir pano dikkatini çekti. Daha çok yaklaşarak incelemeye başladı.
Her yer savaştan dolayı harabe iken iki genç birbirlerine aşkla gururla bakıyorlardı. Sanki o an onlar için zaman durmuş gibiydi adeta. Onlar için büyük bir zaferdi. Birbirlerine olan aşkları Lilia bile etkilemişti.
"Bir tablodan çok gerçek iki figür gibi duruyorlar. Aşkları buradan bile belli oluyor. Çok güzel bir görsel bir anlamı var mı? Bu tablonun."
Küçük kız cevap heyecanla ağzımı açtığı  sırada, araya giren sesle susmak zorunda kaldı. Lila heyecan o an sönerek yerini endişe aldı.
"Evet çok büyük bir anlamı var. O tablo bizim geçmişimizin bir parçası. Savaş sırasında birbirine aşık olan iki ayrı ırkın resmi. "
Adamın yüzünde ki peçe dikkatini çekti ilk baş fark edememiş olması kendi suçuydu. Resimdeki aşka kendini o kadar kaptırmıştı ki dikkat bile etmemişti.

"Peki ama neden adamın yüzü peçeli. "
"O gün bizim yüzümüz neden peçeli ise o yüzden. "
Lilia, Luther'e soru dolu bakışlarla baktı.
"Peki şimdi neredeler! "
"Öldüler. "
"Çok üzgünüm ben bilmiyordum. Peki neden öldüler? "
"Çok soru soruyorsun, bu kadarını bil yeter, gerisi seni ilgilendirmez. "
Lillia'nın yüzü düşmüştü. Ne kadar kaba bir adam diyerek içinden söylenmeye başladı. İçeriye bilge kadının girmesiyle bakışını gelen yaşlı kadına çevirdi



"Hoş geldin kızım, tekrardan yabancı hissetme, burası kendi evindeymiş gibi davran. "
"Ya evet!  Tapulu malınız gibi kullanın leydim alışkınsınız siz İngilizler, böyle bir duruma zaten. Ben ırmağa gidiyorum Bilge nine malum kaç günün kiri ve pası var. ",
diyerek hızla dışarı çıktı.

"Kaba adam ne olacak. "
"Sen ona bakma kızım biraz asabi bir yapısı vardır. Bu tablo onun hassas konusudur. Bunu kendisi çizdi. Merak ettin sanırım sen de tablonun sırrını. "
"Evet ama bilmem gerektiği kadarını öğrendim. "
"Eminim öğrenmişsindir gel, oturalım anlatayım sana sırrını. Elisa güzelim sen de bize bitki çayı getir kızım. Misafirimiz bir hayli yorulmuştur. "