Geceden kalma toprak kokusu hakim sokaklara. Hafif bir esinti var bir de. Alarmın çalmasıyla uyanıyorum. Uyku sersemi olsam da yağmur sonrası beni düşündürüyor. Hüzne boğuyor beni. Hemen üzerimi değiştirip sokaklara atıyorum bedenimi. Değerli kulaklığımdan yağmur sesi kadar hoş sesler geliyor. İçimde öyle bir huzur, öyle mutluluk hissi oluşuyor ki. Mükemmel.
Başlıyorum yürümeye. Etrafımdaki insanları izliyorum. Sanki hepsi yağmurdan kaçıyor gibi. Gökyüzünden gelen damla damla su değil de taşmış gibi kaçıyorlar onlardan. Yahu ne olur biraz ıslansanız? Yürümeye devam ediyorum kendimi yağmur damlaları kadar özgür hissedene kadar. Sokağın ve yağmurun özgürlüğünü içime alana kadar ilerliyorum. Yağmur yağınca şemsiye taşıma gibi bir alışkanlık ortaya çıkmıyor bende. Ceketimin kapüşonu yetiyor. Islanıyorum ama bu beni rahatsız etmiyor.
Sakin ve huzurlu bir şekilde yürürken karşıdan gelen uzun boylu, beyaz tenli, kirli sakallı ve yağmurların gözünde biriktiği deniz mavisi gözleriyle bana doğru gelen birisini görüyorum. Gözlerim sabah sabah açılıyor, kalbimin hızlanıyor. Tam yanımdan geçerken sağır olmuş ve nefesimi tutmuş biçimdeyim. Geçerken oluyor bir şeyler. İkimiz de ters yöne doğru ilerlerken aynı anda birbirimize doğru yürümeye başlıyoruz. Hızlı adımlar sonrasında kollarının arasına alıyor beni. Hakkında bir şey bilmiyorum, ismini bile. Çok etkiliyor beni. Birlikte ıslanarak yolumuza devam ediyoruz.
Çok mu saçma? Bence değil. Tamam abartmış olabilirim. Ama fena fikir değil. Nerede o günler…
Hiçbir gün böyle anlattığım kadar özgür olamadım sokaklarda. Huzur veren yağmur damlaları beni hasta etti. Ayrıca saçlarım ıslanınca hoş olmuyorum, bir ördek kadar şaşkın dönüyorum…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUMANLI KALBİM
Puisiİçimden kopan öfke, özlem ve nefretin yaşattığı kelime oyunları...