Karya'dan devam
Kabinin kapısını açtığımda karşımda makyajı dağılmış yelloz bir Aybüke ile Bora'yı bulmayı beklemiyordum. Kaşlarımı çattım ve ayıplarcasına bakışlarımı atıp, tuvaletten çıktım. Bunlar cidden maldı. Hayır anlamıyordum. Biz de Bulut ile aşkımızı yaşıyorduk ama tuvalet köşelerinde değil.
Sabır çektim ve ilerlemeye başladım. Allah'ım sen bu insanlara akıl fikir ver. Beni düşüncelerimden alıkoyan bambaşka bir histi. Bulut yoktu. Neredeydi bu çocuk ? O anda bir çocuk koşarak yanıma geldi ve bana bir zarf uzattı. Ben de merakıma yenik düşerek içimi titreticek o satırları okudum.
Besteeeeeeee...
Gözlerimi araldığımda boş bir depodaydım. Her yeri küf sarmıştı. Sandalyeye demir bir zincir ile bağlanmıştım. Yahu insandım ben. İp neyinize yetmiyor ? Zincir nedir ya ? Kapı gıcırdanarak açıldığında içeri bir keltoş girmişti. Galiba ben kaçırılmıştım.
Aferin lan. Sonunda anladın.
İç sesime göz devirdim ve 'sıçtık cafe bez getir' modunda karşımdaki hacıya döndüm. "Bilader sen hayırdır ? Kız kaçırmak felan ?" Adam gözlüklerinin altından sinsice bir bakış attı ve gülmeye başladı. "Siz kızlar benim hayatımı mahvettiniz. Hepinizden intikamımı alıcağım." Kaşlarımı çattım. "Ay çok klişe oldu bu... Dizi sahneleri bile daha güzel." O da benim gibi kaşlarını çattı. "Ne biliyim gaza geldim bir an. Neyse ortamı bozma."
Biladere ayak uydurmak adına konuştum. "Benden ne istiyorsun ?" Kötü gülüş attı. Ancak noel baba bile daha güzel gülüyor lan. Bu ne oğlum ? Tolette ekmek mi yedin ? Yavaşça bana yaklaştı." Oyuna hoşgeldin Beste..."
Açeeeeelyyaaa...
Burak okul çıkışında arabası ile bir yere sürüyordu. Onu baya bir takip etmiştim. En sonunda durdu ve bir cafeden içeri girdi. Besmele çekip bende içeri girdiğimde konfeti patlatıldı. Ardından Burak gülümseyerek bana döndü. "Açelya benimle çıkar mısın ?" Ben transa girmiş ona bakıyordum. Bunlar nasıl olmuştu. Kafede müzik çalıyordu ve tanımadığım bir sürü insan bizi alkışlıyordu. En son ganimet felan diyorduk. Ne oldu lan burada ?
Ben kaşlarımı çattım. "Ama sen daha demin ganimet felan diyordun." Burak omuz silkince kalabalık alkışlamaya başladı. "Evet de evet de evet de." Niye evet diyecektim.. Soru neydi la ? Ha en son Burak benim sevgilim olmak istemişti değil mi ? Titrek sesimle konuştum. "Evet" Alkışlar koparken birden müzik kesildi ve ortam sessizliğe büründü. Bir çocuk koşarak yanıma geldi. "Sana mektup var." Çocuğun elinden zarfı aldım ve içindekini okumaya başladım. Ancak gördüğüm şeyler hiç iç açıcı değildi.
Defne Özdemir
Müdürün yanına giderken düşünüyordum. La ben yine ne yapmıştım ? Başım beladan kurtulmuyordu aq. Nereye gitsem iki ucu boklu değnek. Offf. Bu aralar mafyalıkla da pek ilgilenememiştim. Müdürün odasına göt korkusu ile girdiğimde masasında oturan müdür, gözüme lord voldemort olarak gözükmüştü. Hani şu hayri podurda bibidi babidi boom yapan. Yok lan. O iyilik perisiydi. Amaaan. Neyse...
Yavaşça müdürün karşısına oturduğumda bana bir zarf uzattı. Gözlerimi kısarak zarfı elime aldım ve o an içim titredi... Bu basket sahasında bana uzatılan mektuptu. Ancak içinde çok farklı şeyler yazıyordu.
Beste'den devam
Uzun bir süre sonra içeri keltoş ile o girdi. Bulut ? Lan senin burada ne işin var. Çatık kaşlarımla keltoşa döndüm.Baygın olan Bulutu sandalyeye bağladı ve benimle aynı pozisyonda iple sardı. Ama onunki ip. Benim neden zincir. Where is the adalet ?
Keltoş bana döndü ve konuşmaya başladı. "Arkadaşlarınıza sizin kaçırıldığınıza dair haber verdim. Artık hepsi oyuna dahil ve neler yapabileceklerimi görücekler. Ama önce biraz eğlenelim değil mi ?" Yavaşça bana doğru adımladı. "Sana bir sır veriyim mi güzel Beste ? " Yavaşça gülümsedim. "Yaklaş." İlk anlamadı ama sonrasında yüzünü yaklaştırdı. "Yaklaş yaklaş." Aramızda az mesafe kaldığında o şeyi yaptım. Ah lütfen öpmedim. Tabiki de kafa attım. Sonrasında da tükürdüm. Geriye adımladı ve sinirle hırladı. Bildiğin hırladı. Buna karşın ağzımdan çıkan cümleye engel olamadım. "Hoşt."
Sinirle gülümsedi ve odadan çıktı. Aferin böyle adam olacaksın.
Kafamı Bulut'a çevirdim. Hala uyuyordu. Lan kaçırılmışız. İnsan bir uyanır etrafına bakar.
Defne'den devam.
" Ne demek nerede olduğunu bilmiyorum. " Kızlar ve Yağızlar toplanmış Beste ve Bulut'u arıyorduk. Yardımcım Kemal'e soruyordum ancak bulamıyorum deyip duruyordu. Sinirle masayya tekme attım. Bizim evde ali kolu bağlı duruyorduk. Mektup her birimize gelmişti. İçerisinde ise ;
Oyuna hoşgeldiniz...
yazıyordu. O adamı bulursam bu mektupu götüne sokucam. Sinirle soludum ve yarım saattir bilgisayarda uğraşan Karya'ya döndüm. "Durumlar nasıl ?" Bir kaç tuşa daha bastı ve konuştu. "Buldum. Buldum yerlerini buldum. Hepinize konum atıyorum. Hadi."
İşte asıl oyun şimdi başlıyordu. O adamın bilmediği bir şey vardı. Bizden birine zara gelirde hepimize gelirdi. Ki bu onun açısından hiçte iyi değildi. Hepimiz silahlarımızı almak üzere çıktık. Bekle kardeşim biz geliyoruz...
***
Saçlarımı at kuyruğu yapmıştım. Altımda yeşil asker pantolonu, üzerimde siyah tişört ve belimde silahlar vardı. Yanaklarımda çamurdan yapılmış biri yeşil, diğeri siyah iki çizgi vardı. Bu güne kadar sakindim. Ama artık gerçek oyun bozan ile tanışacaklardı. Oyun mu istiyordu ? Ben bunun için doğmuştum. Ben oyun bozandım. Ve onlara bunu zevk ile tattıracaktım.
Aşağı indiğimde herkesin hazır olduğunu gördüm. Erkeklere ve bizimkilere döndüm. Burak konuştu. "Plan ne ?" Omuz silktim. "Taktik maktik yok. Bam bam bam. Direk dalıcağız." Herkes kafasını salladı ve özel harekat arabalarımıza atladık.
Bizim arabayı Karya kullanıyordu. Açelya silahları hazırlıyordu. Arabanın üstünü açmıştık. Erkeklerin arabasında da aynıydı. Ben ve Yağız arabanı üstüne çıkmış ateş etmek için bekliyorduk.
Sonunda bahsedilen eski fabrikaya geldiğimizde drift çekerek girdik. Yağıza kısa bir bakış attım. O da onaylayınca hepsini indirmeye başladım. Tüm korumalar bittiğinde arabadan indik. "Açelya sopa." Açelya bana Harley Quin'in orjinal beyzbol sopasını uzattığında sinsice gülümsedim ve bizimkilere döndüm. "Hadi bozalım şu oyunu..."
En önde ben arkamda Karya ve Açelya, onların arkasında erkekler olmak üzere piramit şeklinde ilerliyorduk. Attığım tekme ile kapı yere serilirken, topuklarımın çıkardığı tok ses eşliğinde içeri girdim. İçerisi baya rutubetliydi. Ortada bağlı olan Beste ve Bulut. Onun arkasında ise kafalarına silah doğrultmuş keltoş vardı. Kaşlarımı çattım ve dudaklarımı büzdüm. "Çok ayıp ama. Sana bir tavsiye veriyim mi ?" Keltoş sinirle güldü." Ver." Omuz silktim ve bir anda ciddileştim. "Bundan sonra kaçıracağın kişilere dikkat et." Ardından tek hamlede silahımı kavradım. Ve kurşun ile onu indirdim.
Beste ve Bulut'a sıkamamıştı. Çünkü baya bir tombuldu ve bu da reflekslerini kısıtlıyordu. Yani benden önce hareket edememişti. Bizimkiler Beste ve Bulut'u çözdüğünde gülümseyerek ikisinede sarıldım. Oyun bitmişti...
Bir anda duyduğumuz sesler ile kafamızı kapıya çevirdik. İçeri akın eden kurşunlar bana tek bir şeyi kanıtlıyordu. Oyun bitmemişti. Asla bitmeyecekti. Bir döngü misali ilerleyecekti. Biri bitince diğeri gelecekti. Ama bilmedikleri bir şey vardı. Ben oyun bozandım. Ve ben burada olduğum sürece, hiç bir oyunu kazanamayacaklardı. Çünkü ben, labirentleri, bilmeceleri ve oyunları bozmak için buradaydım.
Tekrardan söylüyorum... Ben oyun bozan. Bunda sonra kurucağın tüm oyunlara dikkat et...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafya Kızları ( Düzenleniyor )
Ficção AdolescenteOnu düşündüğümde aklıma gelen ilk şey okyanustu. Ben boğuluyordum ve o beni daha da içine çekiyordu. O varken hayatta kalmak imkansızdı. Onsuz da imkansız olduğu gibi... Ben siyahtım. O kağıdımdaki beyaz leke, ya da tenime bulaşan mürekkep değildi...