Defne Özdemir
Zar zor kaçabilmiştik. Korumaları atlattığımız sırada bilmediğimiz bir sokağa sapmış ve orada da Burak, Açelya, Beste ve yere yığılan Yiğit'i görmüştük.
Şimdi ise yoğun bakımın kapısının önünde nöbet kurmuş bekliyorduk. Beste kapıyı güçsüzce yumrukluyordu. Karya yıkılmış Bulut'u teselli etmek ile meşguldü. Onlarında ne ara buraya gelipte ne yaptıklarını bilmiyorduk. Burak doktoru yarım saattir aynı soruları tekrar ederek meşgul ediyordu. Yağız ise...
Yıkılmıştı. Kafasını duvara yaslamış dizlerini kendine çekmiş kollarını da önünde bağlamıştı. Her zaman yapılı ve dimdik olan vücudu şimdi çok zayıf gibiydi. Gözleri kızarmıştı ve ne olursa olsun ağlamayan çocuk, şimdi buraları sel ediyordu. Yiğit ile aralarında diğerlerinden farklı bir bağ vardı. Şimdi bunu daha iyi anlıyordum...
İçim sızladı ve yanına çöktüm, dirseğimle hafif dürtmem üzere tepki vermek yerine gözünden bir yaş daha aktığında, bedenini kollarımın arasına aldım ve sıkıca sarıldım. Ah şu vicdanım...
He he eminim vicdandır o.
Vicdan değil de ne ?
Aşıksın işte !
Hadi ya nedenmiş o ?
Çünkü Yağız gibi bir hödüğe aşık olucak kadar mal olmanın yanında, fark edemeyecek kadar da salaksın.
İç ses, bi sg
Eyvallah
iç sesimle olan kısa tartışmamı kesen şey sırtımda hissettiğim ellerdi. Birbirimize sıkıca sarılırken karnımda öküz depiniyormuş gibi olması normal miydi ? Yada kelebek değilde kartalların uçuşması ? Amaaaan.... Niyse !
Sonunda ayrıldığımızda yorgun gözleriyle bana teşekkürler diyordu adeta. Şu an çok masum gözüktüğünün farkında mı acaba ?
"Hadi gel bizim eve gidelim. Dinlen biraz. " Gözleri irice açıp "Hayatta olmaz. Karşim içerde can çekişiyor benim. " dediğinde şöyle okkalı bir tokat patlatasım gelmedi değil yani. "Kalk lan ayağa ! Herkes burada zaten ! Çocuklar bakıyor Yiğit'e. Hadi biraz dinlen."
İtiraz ediceği sırada "Suratına yumruğumu yemek istemiyorsan ayağa kalk" dedim. O da el mahkum kalktığında bizimkilere baş işaretiyle Yağız'ı işaret ettim ve çok güzel bir bakış atıp Yağız'ın peşinden ilerledim.
Arabaya bindiğimizde tam gaz bizim eve sürmüştüm. Bizimde taşınmamız gerekiyordu. Düşmanımız çoktu ve iki katlı bir villada tek olmak pekte güvenlik sağlamıyordu. Korumaları indirmek kolaydı ki- çokta koruma kullandığım söylenemezdi.
Eve geldiğimizde arabayı sakince park ettim ve dümdüz karşıya bakan Yağız'ı dürtüp arabadan indirdim. Beraber eve girdiğimizde ona misafir odasına kadar eşlik etmiştim. Burada onları kaçırdığımız zaman kalmışlardı. Yağız kendini anında yatağa bırakıp uykuya dalarken başında beklemedim tabi ki. Şu an aklımdan ne pislikler geçiyordu ancak çocuğa acıyordum. Hemen bir pike alıp üstünü örttüm ve kendi odama çıkıp sığır gibi yatağa devrildim.
***
Odamın kapısının tıklatılmasıyla bölünen uykum sonucu acayip agresifdim. Saatin de 03:24 olduğunu görmemle cinlerim tepeme çıkarken sinirle pikeyi üzerimden attım ve hala ısrarla çalan kapımı araladım. Karşımda pijama takımları ve elinde bir yastıkla duran Yağız'ı görmeyi beklemiyordum tabi. Pijamaları nereden bulduğunu es geçerek 'hayırdır' bakışı attığımda gözleri yalvarırcasına bakmaya başladı.
"Kabus görüp duruyorum. Seninle yatabilir miyim ?" sorduğu sorunun fesat anlamını es geçerek onu içeri aldığımda yorgun adımlarını yatağıma yönlendirdi. Normal de olsa çemkirir yerde yat bana ne derdim ancak şu an... Bilmiyorum işte ! Benim de onla uyuyasım var sanki.
Kendini yatağıma bırakıp yastığına bir ayıcıkmış gibi sarıldığında bir şeyden emindim. Şu anda Yağız'ın gerçek kişiliği ile karşı karşıyaydım. Aramızda biraz mesafe bırakarak yanına yattığımda gözlerini kapatmıştı. Ben de onu incelemeye koyulmuştum. Biçimli burnu bembeyaz teni ve anlına düşen dağınık siyah saçları ile melek gibiydi. Dudakları bu gün daha bir renk atmıştı sanki. Nefesi yüzüme vuruyor ve benim nefesime karışıyordu. Galiba, gün geçtikçe bu çocuktan hoşlanıyordum.
Düşüncelerimi bölen gözlerini yavaşça aralamasıydı, "Saçlarımla oynar mısın ?" diye sorduğunda şaşırmadım değildi ancak sadece buruk bir tebessüm bırakıp kafamı sallamıştım. Küçükken Aras'ta saçıyla oynatırdı.
Parmak uçlarımı yavaşça anlına düşen saçlara daldırdığımda elini belime atmış beni iyice kollarının arasına almıştı. Başını boyun girintime yasladığında itiraz etmedim. Ama bu sefer vicdandan değildi. Bu sefer istediğim içindi...
Beste'den devam
"Aç lan kapıyı." diye bağırdım Doktor'a "Ne demek içeri giremem ya. Sevgilisiyim ben onun !"
"Hanımefendi henüz ziyaret edemezsiniz diyorum. Hasta hayati tehlikeyi atlatmış değil."
Sinirle soludum. "Sen de birazdan atlatamayacaksın hayati tehlikeyi " diyerek yumruğumu kaldırdığım sırada yoğun bakımın kapısı açıldı ve içeriden koşarak hemşire çıktı. "Doktor Bey, Hastayı kaybediyoruz.."
Hastayı kaybediyoruz.
Hastayı kaybediyoruz.
Hastayı kaybediyoruz.
Hastayı...
Kaybediyoruz...
Benim hastamı...
Kaybediyorum.
"Lan." diyerek yaşlı gözlerimle ayağa kalktığımda yoğun bakımın kapısına dayanmıştım. "Eğer o çocuk yaşamazsa yedi ceddinizi severim !"
***
"Hasta uyandı. Ziyarete alabiliriz." dendiğinde içeriye doğru resmen uçmuştuk. Hızla gidip Yiğit'in yanına çöktüm. "Nasılsın ?" diye sorduğumda kaşlarını çattı. "Sen kimsin ?" Gözlerimi irice açtım. "Ne yani beni hatırlamıyor musun ? Hayır kafaya darbe felan da almadın ki." Yiğit tek kaşını kaldırıp Burak'a baktı. "Karşim bu karı ne saçmalıyor ?" dediğinde benim başımdan aşağı kaynar sular dökülmesin mi ? Sinirle Yiğit'e döndüm. "Bu gün ayın kaçı ?" Omuz silkti.
"18 şubat 2019." dediğinde sıçtık cafer bez getir bakışlarıyla diğerlerine döndüm. "İyide o gün..."
beni Bulut tamamladı. "Bizi kaçırmanızdan önceki gün... "
Ya arkadaşlar oy verin lütfen ! Biliyorum kısa ama elimden geldiğince yazmaya çalışıyorum. Ailevi sorunlarımız var ve ev halkı çok karıştı. lütfen birazcık anlayış gösterin. Bir sonraki bölümdeki görüşmek üzere
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafya Kızları ( Düzenleniyor )
Novela JuvenilOnu düşündüğümde aklıma gelen ilk şey okyanustu. Ben boğuluyordum ve o beni daha da içine çekiyordu. O varken hayatta kalmak imkansızdı. Onsuz da imkansız olduğu gibi... Ben siyahtım. O kağıdımdaki beyaz leke, ya da tenime bulaşan mürekkep değildi...