5.7K 325 232
                                    

Not: İtalik yazılar Çince konuşmalardır.

Not2: A-(İsim) Çin'in, Kore'deki (İsim)-ah kullanımı gibi bir şey.

İyi okumalar~

"Ben gelmesem?"

"Taehyung..." Babam sert Daegu aksanını kullanarak adımı, sızlanmamı kesmemi söyleyen bir tavırla söylediğinde, ki bu inanılmaz korkutucu bir fısıltı şeklindeydi, başımı eğerek parmaklarımla oynamaya başlamıştım.

Tamam kafanız karıştı, biliyorum. Bu yüzden her şeyi başa alırsam eğer; gitmemek için hayıflandığım yer, Kore'ydi. Evet, adım Taehyung fakat doğma büyüme Çinliyim aslında. Zamanında sevgili babacığım işi nedeniyle buraya gelmiş, annemi bulmuş, onunla evlenmiş ve sonra bu muhteşem ikili, dünyaya tatlı mı tatlı, yakışıklı mı yakışıklı beni getirmişler. Ha bir de abim var ama o konu dışı.

Fakat şimdi doğup büyüdüğüm, 18 yıllık hayatımı adadığım bu yerden koparılmak üzereydim. Yani, aslında Kore'ye yabancıyım ve hayatımın tümünü Çin'de geçirdim demem yanlış olur çünkü her yaz tatilim neredeyse Kore'de, babaannemlerin yanında geçti. Güzel bir yerdi elbette ama sadece tatiller için. Belki de tüm düzenim Çin'de olduğu için böyle düşünüyordum. Her neyse, sonuç olarak burada kurduğum arkadaşlıklar, kaptanı olduğum voleybol takımı, düzenim, aklınıza gelebilecek ne varsa şimdi yıkılıyordu. Bu yüzden ben de tek başıma burada kalmayı tercih ettiğimi dile getirmiştim. Ama sanırım benim tercihlerimin şu an için pek bir önemi yoktu.

Babam, dirseğini masaya yasladı ve benimkilere aynı şekilde zarif olan parmaklarıyla alnını ovalamaya başladı. "Delireceğim. Bu çocuk beni delirtecek." Kendisi ne zaman sinirlense Korece konuşmaya başlardı. Bazen küfürler savururdu bana, benim de Korece bildiğimi unuturdu.

"Baba, Korece biliyorum." Bana da sık sık bu durumu hatırlatmak düşerdi. Fakat sanırım bunu şu an hatırlatmamın yeri ve zamanı değildi.

Elini alnından çekerek bana doğrulttu ve lazer atan gözleriyle gözlerimi hatta kafatasımı delip geçti. "Bildiğin için konuşuyorum ya!" Tamam, şimdi bağırması da işin içine girince işler daha da korkutucu olmaya başlamıştı.

Neyse ki araya melek annem girmiş, o nazik sesi ve dokunuşlarıyla babamı sakinleştirmeye çalışmıştı. Eh, başarılı da olmuş gibi gözüküyordu.

"Hayatım, sen neden içeri gidip biraz televizyon izlemiyorsun?" Bir elini babamın omuzlarına dolamış, diğerini tam kalbinin üstüne koyarak tatlı tatlı konuşmuştu. Babam da elini, kalbindeki elin üzerine koydu ve derince bir iç çekerek sandalyesinden kalktı. Mutfaktan çıkmadan önce de bana son kez öldürücü bir bakış atmayı es geçmedi.

Kapıdan çıkar çıkmaz önümde duran bir bardak suyu kafama diktim. Deli gibi gerilmiştim.

"A-Taehyung," annem bana seslendiğinde yavru köpek bakışlarımı yollamaya başladım ona.

"Anne ya, gitmek istemiyorum buradan. Bütün hayatım burada kurulu; okulum, takımım, arkadaşlarım..."

"Yeni okulunda da bir sürü yaşıtının olacağının ve voleybol takımına girip yeni arkadaşlar yapabileceğinin farkındasındır umarım."

Derin bir iç çektim, her an ağlayacakmış gibi gözüktüğüme emindim. Omuzlarımı düşürdüm ve dudaklarımı büzerek annemi yanıtladım. "Ama şimdikilerin yerini tutamazlar ki."

"Belki de daha iyileri olurlar?"

Aslında ne var biliyor musunuz? Bunların hepsi biraz abartıydı. Çok kolay arkadaş yapabilen bir yapıya sahibim ve arkadaşlar çok da umrumda değil; telefon diye bir icat var günümüzde, istediğimiz zaman herkesle görüşebiliyoruz. Ayrıca buradaki arkadaşlarıma arkadaş demek bile gelmiyor içimden. Onlar benim için sadece vakit öldürebileceğim birkaç kişi. Ve Kore'de de, sadece yazları gidiyor olsam bile burada sahip olduğumdan daha iyi birkaç arkadaşlığa sahibim.

520 ℘ vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin