Not: İtalik yazılar Çince konuşmalardır.
umarım sıkıcı bir bölüm olmamıştır, yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen. iyi okumalar
—
Jimin gittikten sonra Jungkook'la bir süre daha oturmuştuk çimenlerin üstünde. Oturmuştuk oturmasına ama... Aramızda garip bir sessizliğin oluşmasına engel olamamıştık.
Bir kere ben zaten düşüncelere dalmıştım. Yani, Jimin ve ben hep böyleydik, küçüklükten beri. O bana laf sokardı, ben ona. O beni çimdiklerdi, ben onu. Bizim olayımız buydu. Birbirinden hiç haz etmeyen iki küçük velettik biz. Şimdi ne olmuştu ya da dediğim hangi şeye alınmıştı da böyle trip atmıştı anlamamıştım. Üstelik Jungkook da bu tripten nasibini almıştı.
Bir on dakika daha oturduktan sonra biz de kalkmaya karar vermiştik. Çöplerimizi ve eşyalarımızı toplayıp ayaklanmıştık ve Jungkook beni evime bırakmayı teklif etmişti. Canım ya, ne kadar romantik.
Sonra beraber yeni evime doğru yürümeye başladık, biraz da onun hayatından konuştuk. Okulunu övdü birazcık, şöyle iyi böyle iyi. Hatta voleybol takımından da bahsetti, nasıl dereceler yaptıklarından, oyuncuların durumlarından falan. Bir de basketbol takımları varmış, o da en az voleybol kadar başarılıymış geçen sene ama bu sene kaptanları mezun olup üniversiteye geçince biraz dağılmışlar.
Ama fark ettiğim kadarıyla o kaptanın gidişiyle dağılan kişiler yalnızca takım oyuncuları olmamış. Benim minik arkadaşım da bu duruma epey üzülüyor gibi duruyordu.
Ve ne ben bunun hakkında sorular sorana ne de Jungkook daha detaylı şeyler anlatana kadar eve varmıştık bile.
"Merkeze çok yakın," dedi Jungkook etrafına bakarken. Omuzlarımı silktim, sonuçta nereden bilecektim.
Sonra birbirimize bakmaya başladık. Öylece. En sonunda konuşan Jungkook olmuştu. "Ee, kapıyı açmayacak mısın?"
"Ah..." Apartmanın zil kısmına baktım. Şifreliydi ve ne şifreyi ne de çalacağım daire numaramızı bilmiyordum. Birkaç saniye sanki gökten şifre inecekmiş de ben de tuşlayacakmışım gibi tuşlara baktım.
Gerçekten bugün bana bir haller olmuştu. Nedeninin taa Çin'den Kore'ye ev taşımak olduğu gün gibi ortadaydı zaten ama... Yine de daha farklı bir his vardı içimde.
Eve gittiğimde uyurum, geçer, diye düşündüm. Tabii eve girebilirsem.
Telefonumu çıkarıp annemi aradım. Tam kapanmaya yakınken karşı taraftan yorgun sesini işittim. Hala eşyaları yerleştiriyor olmalılardı. Bütün işi ona yıkıp evden çıktığım için kendimi az da olsa suçlu, mahcup ve üzgün hissetmiştim.
Ama büyük ihtimal bunun cezası olarak yine kendi odamı tek başıma halledecektim. Ya da belki de başka bir odayı, kim bilebilirdi?
"Anne, apartman kapısının şifresi ne? Kapıda kaldık ya."
"Bekle sana mesaj atayım, kaydet bir yere unutma bir daha tamam mı?"
"Tamam," dedim son heceyi uzatarak ve telefonu kapatıp mesajı beklemeye başladım.
Oldukça fazla sayı içeren şifreyi gördüğümde şaşkınlığıma engel olmak elimde değildi. "Yuh, bu ne? Programlama koduyla giriyoruz sanki apartmana."
"Eh, böyle apartmana böyle şifre. Kısa bile olmuş," dedi Jungkook omzundaki çantasını düzeltirken. Başta neyi ima ettiğini anlayamadım ama yüzüne biraz daha boş boş bakıp o muzip gülümsemesini gördükten sonra apartmanın zengin görünümünden bahsettiğini sonunda anlamıştım. Bunun üstüne başımı iki yana sallayarak ben de gülümsedim ve ardından hemen şifreyi girerek açılan ağır kapıyı ittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
520 ℘ vmin
Fanfiction500 + 20 = ? Eğer cevabını biliyorsan bir kağıda cevabı yazıp o kağıdı bana yolla eğer bilmiyorsan, o zaman tam bir malsın Taehyung-ssi. @cresswellne 💐 ©fataeful 2019