Liù

1.2K 173 202
                                    

merhaba 👉🏻🤯👈🏻 öncelikle bekleyen herkesten bölümü bu kadar geç attığım için çok özür dilemek istiyorum ancak... Bir türlü yazmak için vakit bulamadım gerçekten :( tam yazacaktım vizeler başladı, vizeler bitti çeviri yapmam gerekti (belki biliyorsunuzdur bangtan turkey gibi sayfalarda çevirmenlik yapıyorum 🥺), çevirilerim bitti finallerim başladı, o sırada bir de bir fest düzenledik: vminsuitficfest bir de ona fic yazmakla cebelleştim (Jazz Bar benim fikim belki bakmak istersiniz djflsld HEPSİNE BAKIN ÇOK GÜZEL ŞEYLER VAR)

velhasıl kelam bu minnoşuma da anca vakit ayırabildim :( bölümden çok memnun değilim açıkçası ama çerezlik olarak düşünmeyi tercih ediyorum yine de umarım sizler beğenirsiniz

iyi okumalar efendim

Hayatta en çok nefret ettiğin şeylerin bir listesini yap, deseler ilk sıraya büyük bir ihtimalle tükürdüğümü yalamak cevabını verirdim.

Çin'deki okulumda lisedeki ilk günümdü. Kimse birbirini tanımıyor, herkes kendince ortam yapmaya çalışıyordu. Gerçi aynı ortaokulda okumuş olup liseyi de aynı okulda okuyacak olanlar vardı. Her neyse, gereksiz detaylara girmeye gerek yok.

İlk dersimiz sınıf öğretmenimizle tanışma-kaynaşma faslı gibi bir şeydi. Herkes formalite icabı (öyleydi çünkü çoğu öğretmen isimleri hatırlamazdı, doğanın kanunu) kendini tanıtıp sıra sınıf başkanı seçimine gelmişti. Başta kimse bu işe gönüllü olmak istememişti fakat sonra bir çocuk öne atılmıştı. Tamam, iyi hoştu ama o zamanlar onun tam bir ilgi budalası olduğunu düşünmüştüm sergilediği tavırlar yüzünden. Ki aslında çocuğum hiç de bir şey yaptığı yoktu, neden böyle düşünmüştüm anlamıyorum.

Sonuç olarak çocuğun arkasından bayağı bir sallamıştım. Yok tek derdi ilgi odağı olmak, yok her şeye burnunu sokuyor... Ama bir gün bir grup projesi verildi. Henüz kimseyle bir grup oluşturamamış ben, ödevin nasıl olacağını büyük ihtimal çok iyi anlayan, çünkü bilirsiniz biraz inek bir görüntüsü vardı, sınıf başkanımızın yanına tıpış tıpış gitmiş ve onunla bir grup olmuştum. Ve beraber çalıştıkça tüm ön yargılarımın saçma olduğunu anlamış ve tükürdüğüm tüm lafları yalayıp yutmuştum bir güzel.

İkinci vakam ise: Park Jimin'di.

Çok değil, bundan birkaç ay önce yani onunla olan son konuşmamda biraz ağır şeyler söylemiştim. Ona, onun Jungkook'tan başka arkadaşı olmadığını, yalnız olduğunu ve hep yalnız kalacağını söylemiştim. Gerçekten böyle olmasını arzuladığımdan mıydı yoksa onu çok iyi tanıdığımı düşünmemden mi, bilemiyorum ama bu söylediklerimden neredeyse yüzde yüz emindim. Ve bu yüzden, onunla aynı okulda okuyacağımız kesinleştiğinde onu gördüğüm yerde sokacağım lafları bile hazırlamıştım.

Ama sonra... Korkunç gerçeklik yüzüme vurdu.

Aynı sınıfa düşmüştük, ne yazık ki. Onu neredeyse 7/24 göreceğim bir ortam. Tamam, hayatımın bu kadar klişe ilerleyeceğini tahmin edemezdim ama olmuştu işte. Her neyse.

Benim, okulda olduğumuz zaman dilimleri içinde gördüğüm şeyler ise hiç ama hiç hoşuma gitmiyordu. Park Jimin, yalnız falan değildi. Hatta o kadar çok arkadaşı vardı ki, Jungkook'un yanında olup olmaması bile onun için sorun değildi.

İnsanlar onu seviyordu, öğretmenlerin gözdesiydi. Kızlar ne zaman onu görse yılışık tavırlarla etrafına toplaşıyorlardı. Bazı günler defteri arasından usulca sıkıştırılmış ilan-ı aşk mektupları çıkıyordu. Arada bahçede basketbol oynuyordu "arkadaşlarıyla". Herkes onun kendi takımında olmasını istiyordu çünkü lanet olası bir derecede çok iyi oynuyordu ve kimin takımında olursa onların kazanmasını sağlıyor ve kızların peşlerinden koşmalarını sağlıyordu.

520 ℘ vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin