Not: İtalik yazılar Çince konuşmalardır.
—
Bazen ebeveynlerimin beni sevmediğini düşünüyordum. Yani bir bakınca bu konuda haklı olabilirdim. Taşınmaya- hayır hayır, ülke değiştirmeye karar vermişler, bana bunu her şeyi ayarladıktan (eşyaları bile toplamaktan bahsediyorum) sonra açıklamış, bir de üstüne hiç sıkıntı çıkarmadan bu durumu kabullenmemi beklemişlerdi. Bana bu konuyu eğer en başında açsalardı evet, belki daha kolay kabullenirdim. Kendimi daha iyi hazırlardım belki kurulu hayatımı yıkıp yeni bir yaşam kurmaya. Ama onlar ne yapmıştı? Varlığımı tamamen hiçe saymışlardı! Sanki ben bu evin bir bireyi, onların çocukları değilmişim gibi davranmışlardı. Beni, yok saymışlardı...
Ergen psikolojisinden gram anlamıyorlardı. Bunu birkaç yıl öncesinde de anlamıştım tabii, abime davrandıkları şekilde davranıyorlardı bana da: Kötü. Bir gelişme kaydetmemişlerdi ve küçük bir kardeşim bile olsa -ki umarım bu saatten sonra olmaz- ona da aynı şekilde bilinçsizce davranacaklarından eminim. Yaptıklarından ders almıyorlardı. Bizim ne halde olduğumuzu dahi görmüyorlardı. Onu da görmezlerdi. Ama büyük ihitmal onu canavarların elinden kurtarırdım. Evet, canavarlar, ebeveynlerim.
Ve şu an hissettiğim bu değersizlik hissinden doğan depresif ruh halim de tamamiyle onların suçuydu. Tamamen.
Daegu'da değildik. Anlamıştınız zaten. Bu yüzden babaannemlerin evine gidip onları görme umutlarım da diğer her şey gibi yıkılmıştı birer birer. Üzüntüm üstüne bir tekme daha yemiştim. Havaalanından çıkınca özel bir araca (büyük ihtimal babamın şirketi ona ayarlamıştı ve bundan sonra bunu kullanacaktı) bindik ve Seul'e doğru yol almaya başladık.
Arabayı babam kullanıyor, yanındaki koltukta annem, arka koltukta da abim ve ben oturuyorduk. Gerçi bulunduğumuz şekiller "oturuyor" olmaktan bir hayli uzaktı. Uzun bacaklarım yayıldığım arka koltuğa sığmadığından onları ön koltuğa dayamış, boynunu da bir nevi omuzlarıma gömmüş camdan bakıyordum mutsuz bir şekilde. Abim de ayakkabılarını çıkararak ayaklarını koltuğa koyarak kendine çekmişti ve telefonunla ilgileniyordu.
Sonra o an, aklıma Jungkook geldi. Ona Kore'ye hatta Seul'e geldiğimi, geleceğimi söylememiştim.
Telefonumu ceketimin cebinden çıkardım hemen ve Kakaotalk'a girip onunla olan sohbete tıkladım. Şimdi fark ediyordum da, konuşmamalı uzun zaman olmuş...
kim taehyung: kooooooook
jungkook
jeon
jungkook
jeon jungkook
jungkook jeonCevap vermesini beklerken uygulamadan çıkıp Twitter'a girdim ve orada vakit öldürmeye başladım. Öyle çok dalmıştım ki, arabanın durduğunu bile annem arabanın benim tarafımda olan kapısını açıp irkilmemi sağlayana kadar fark etmemiştim bile. Arkada çalan müziği kapatırken Jungkook'un hala bir yanıt vermediğini fark etmiştim. Acaba bana küsmüş olabilir miydi? Ya da uzun zamandır konuşmadığımız için beni unutmuş muydu? Numaramı mı silmişti yoksa? Aman tanrım. O olmadan hayatıma nasıl devam edebilirdim ki? Tek gerçek arkadaşım oydu şu hayatta. Ama onu da kaybedersem ne yapardım?
Kapının eşiğine takılmamla düşüncelerimden sıyrıldım. Abim, kolumdan tutmuş, merakla bana bakıyordu. "İyi misin? Yüzün bembeyaz olmuş."
Gözlerimi kırpıştırarak yutkundum. Düşüncelerim beni anksiyetik krizlere sokmuştu. Panik atak kadar yoğun değildi, hayır. Sadece... Sadece beni çok germişti. Hayatımda daha önce kimseyi kaybetmemiştim ben ve şimdi en yakın arkadaşımı kaybedebilme düşüncesi beni fazlasıyla germişti. "İyiyim," yine de abime belli etmedim. "Araba biraz midemi bulandırdı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
520 ℘ vmin
Fanfiction500 + 20 = ? Eğer cevabını biliyorsan bir kağıda cevabı yazıp o kağıdı bana yolla eğer bilmiyorsan, o zaman tam bir malsın Taehyung-ssi. @cresswellne 💐 ©fataeful 2019