Bulutlar... Benim için çok büyük bir anlamı vardı bulutların. Şuan ki gibi ne zaman camdan dışarı baktığımda gördüğüm bulutlar -size saçma gelebilir ama-bana annemi anımsatırdı. Sırf bu yüzden olsa gerek bulutların ardında da bir yaşam olduğuna ve annemin beni oradan izlediğine inanırdım. Bulutları izlemeyi her ne kadar seviyor olsam da içten içe duygusallaşıp durgunlaşmama neden olurlardı.
Çoğu kişiye saçma ve garip gelen bu sevgimin de bir nedeni vardı elbette. Küçükken annemle evimizin bitkiler ve ağaçlarla dolu bahçemizin çimenlerinin üstüne bir örtü serer, üstüne uzanır ve bazen saatlerce bulutları izlerdik. Bulutlar hakkında kendimizce yorumlarda bulunup saçma hikâyeler uydururduk. Aslında tek saçmalayan bendim. Annem ise her zaman beni etkileyen hikâyeler anlatırdı bana bulutların şekillerinden yola çıkarak. Şimdi ise en fazla camdan, balkondan izlerdim bulutları... Ah, o günlere dönmek için nelerimi vermezdim ki!
Tüm bu düşüncelerimi bölen bir şey oldu: kapım tıklatılmadan açıldı. Ve ben kimlerin geldiğini adım gibi biliyordum. Berkay ve Beyza... Çünkü kapımı tıklatmadan giren tek kişi ünvanına sahiplerdi. 6 yaşındaki kardeşim Onur bile kapıyı tıklatırken!
Böyle konuşmama aldanmayın. Aslında onlar benim tek arkadaşım ve kuzenimdiler. Ayrıca abi ve kardeştiler. Ve annemin ölümünden sonra her daim yanımda olmuş ve bana destek olmuşlardı.
Anılarım tekrardan gözlerimde canlanırken iç sesim bana kapımın açık olduğunu hatırlattı. Sonunda arkama dönmek gibi bir eylemde bulununca anladım bir şeylerin ters gittiğini çünkü kapım açık ve önünde kimsecikler yoktu.
Yine Onur veya Berkay ve Beyza'nın bir oyunudur diye düşünüp kapıya kadar gittim ve koridora göz attım. Ama sonuç değişmedi. Galiba bu sefer ortada bir oyun yoktu sadece rüzgar sayesinde kapı açılmıştı.
Ama rüzgar o kadar da sert bir şekilde kapıyı nasıl açabilirdi ki? Bir dakika ya evin içinde rüzgarın ne işi vardı?
Kafam karışmış bir vaziyette odama geri dönerken kapımın önünde, yerde fosfor yeşili bir kağıt parçası gözüme çarptı. Kapıya doğru yöneldim ve kağıdı alıp okumaya başladım.
"Sevgili Derya, aşağıda seni bekliyoruz. Yeni açılan bir barın açılışına davetliyiz. Yani sende davetlisin. Sende davetli olduğun için de gelmek durumundasın (itiraz yok) hazırlan ve aşağı in.
Gizemli 'B' Kardeşler"
Kendilerine taktıkları isim yüzümde ister istemez tebessüm yaratmıştı. Tüm bu şaklabanlıkları eski Derya olmam için yaptıklarını biliyordum. Ve bu sefer onlara katılmak için ilk adımı atıp WhatsApp grubumuza geleceğime dair kısa bir mesaj atıp sağ ayağımla kapıyı kapattım ve aynanın karşısına geçtim. Kendimi incelemeye başladım.Ben... Gerçekten söyledikleri kadar değişmiştim galiba. Annem öleli 10 ay olmuştu ama ben hala bu olayı anlatamamıştım. Benden çabuk atlatmamı istemiyorlardı biliyorum ama işte... Asosyelleşmeye başladığımda etrafımdakilerin de yavaşça yok olması zaten kendimi kapattığım odama iyice kendimi hapsetme nedenim olmuştu.
Fakat şuan aynada saçları bağımsızlığını ilan etmiş, gözleri uyku düzeninin bozukluğundan zombiyi andıran Derya ile tanışınca artık eski hayatıma dönmem gerektiğini kavradım. Böylece içimdeki dışarı çıkma tereddütü de yok olmuştu.
Duvarımı boydan boya kaplayan beyaz-krem renginde olan dolabıma yöneldim. İçinden bordo rengi, dizlerimin yaklaşık beş santim üstünde biten, omuzları açık elbisemi çıkarıp giydim. Altına siyah beş santimlik siyah bir ayakkabı giyip siyah bir omuz çantası aldım. Saçlarımı tekli balık sırtı ördükten ve gözlerimi vurgulayan hafif bir makyajdan sonra hazırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULUTLARIN ARDINDAKİ UMUTLAR
Teen FictionHerkes yıldızları veya ayı izlerken Derya hep bulutları izlerdi. Çünkü orada da bir yaşam olduğunu ve annesinin bulutların ardından onu izlediğini düşlerdi. Annesinin ölümünün üstünden on ay geçmesine rağmen bu olayı atlatamatan Derya bu asosyel...