3.BÖLÜM: "ARAF"

12 7 3
                                    

Birini kalbinde hapsetmek kendimize yaptığımız en büyük haksızlıktı çünkü onu sen kalbine hapsettiğini düşünürken o seni çoktan zindanlara kapatıyordu. Biri üzülmesin diye onun aşkını kalbinde susturmak en büyük fedakarlıktı.

Bu gün, ona bu kadar yakınken ondan vazgeçme kararı aldım. Kaybetme korkusu insana bu hayatta her şeyi yaptırabilirdi. Benim de korkularım sevgimi derinlere gömecekti. O kadar derinlere gömecekti ki ben artık Yağız'a sevgimi değil arkadaşlığımı sunacaktım.

Ayaklarım titreyerek odadan çıktığımda sanki odamın içinde yüreğimi bırakmıştım. Gözlerim nemlenmişti bir kaç kere kapatıp açtım. Ağlamayı kovma hareketim buydu.

Seri adımlarla mutfağa indim. Kendimi çok aç hissetmesemde kahvaltıyı hazırlayacaktım. Mutfağa girdiğimde ilk olarak kendimi buzdolabının önüne attım. Birüsürü kahvaltılığı masaya yerleştirdim. Çayı demlemeye bırakıp 4 yumurta elime aldım ve onları pişirmeye koyuldum. Piştiklerinde mis gibi bir koku mutfağı sarmıştı. Bardakları, çatalları be bıçakları da masaya yerleştirdiğimde kahvaltı hazırdım.

Merdivenin başına geçip "kahvaltı hazıııır" diye bağırdım. Daha sonra masadaki yerime geçtim. Kahvaltı harika gözüküyordu. Yumutayı eşit olarak tabaklara servis ettim ve çayları da koydum.
İlk masaya gelen Alaz oldu.
"Günaydın Sade" dedi gözlerini kahvaltıdan ayırmadan. Alaz hep bana Sade derdi, benim adım Sadem olmasına rağmen o bana kısaltarak Sade diyordu. Sebebini sorduğumda Sadesin ondan deyip geçmişti.

Daha sonra masaya Demir ve Nil aynı anda indiler.

"Günaydın"dedim yarı gülümser halimle.
Nil "sanada günaydın" deyip yemeğe başlamıştı.
Yağız da aşağıya ağır adımlarla iniyordu. Merdiven tam mutfağın kapısının karşısındaydı ve çok rahat bir şekilde görebiliyordum. İyice yaklaşan Yağız'ın elinde benim odada bıraktığım kahve bardağı vardı. Büyük ihtimal soğumuş olan kahvemi içmişti. Masaya gelip bardağı benim önüme bıraktı ve bana göz kırptı. Daha sonra çaprazımdaki yerini aldı. Ben asla başkasının içtiği bardak ve benzeri bir şeyle hiç bir şey içmem, onu kesinlikle yıkanması gerekiyordu. Tiksindiğim bir şeydi ve bunu bile bile evdekiler üzerime geliyordu. Bir keresinde Emre benim yarım kalan suyumdan gizlice içmiş ve fotoğraf çekmişti daha sonra ben gelince suyumu içmiştim. Daha bana fotoğrafı göstermişti. Ev halkı gülme krizlerine girerken ben sinir krizine girmiştim. Ağzımı sabunla yıkamış ve Emre'nin kolunu tırnaklarımı geçirmiştim. Çok saçma gelebilir fakat bunu isteyerek yapmıyordum. Bir huydu benimkisi. Yağız'da bilerek yapıyordu ona ters bakmaya çalıştım ama beni umursamadı.
"Emre nerde?" diye bir soru yöneltti. Tam o sırada Emre'yi merdivemin başında gördüm. Hızlı hızlı inip masaya oturdu.

"Günaydın gençler."

"Günaydın Emre'cim" dedim ağzım doluyken. Görgü kuralına aykırı bir şekilde.

Çayını höpürdederek içen Emre'ye Nil kötü kötü bakıyordu. Fakat Emre hiç oralı olmuyordu. Masadaki herkes sessizliğini korurken Emre de susmuyordu.
"Yağız güzel uyudun mu bebeğim." dedi.

"Şu konuşmalarından dolayı benden dayak yemezsen şükret Emre" dedi Yağız. Bu günkü uyanışını unutmuş, siniri geçmiş gibiydi.

"Ne dedim sanki! Alt tarafı güzel uyudun mu dedim."

"Evet Emre evet"dedi Yağız bıkmış bir sesle. "Sadem sayesinde"
Adımı duyunca kafamı Yağız'a çevirdim, o ise yemeğine devam ediyordu.

"Nasıl yani" diye araya girdi Nil.

"Bu kadar iyi masaj yaptığını bilmiyordum" dedi Yağız bana bakarak. " Baş ağrım geçti."

"Rica ederim"dedim kinayeli bir şekilde fakat o umursamadı.

GECENİN ÇOCUKLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin