Koştum.Bir sonraki adımımı düşünmeden, koştum.
Ayaklarım dikenlere batsa bile
kanlar yerleri kirletsin diye biraz daha, koştum.
Durdum,
nefes alamıyordum.
Üstüme karanlık çökerken durdum,
bir el bileğimi kavrarken
beni aşağı çekerken öylece
durdum.
Kocaman dünyada sığamadığım evlere baktım öylece.
Ağlayacak mıydım?
Emin degildim.
Sadece yaşamaya çalıştım, öylece.
Çaresizce devam ettim.
Ayaklarımın altındaki yaralara rağmen koşmaya devam ettim.
Bu çabamın bir karşılığı olmalı diye düşünerek,
durmayı reddettim.
Camlar rüzgarın kuvvetiyle hareketlenip sertçe açılıp duvara çarptığında Chan karşısındaki ekrana diktiği gözlerini pencereye yönlendirdi. Dışarda fırtına vardı. Camın açılmasıyla yağan yağmur evin içine girip parkeleri ıslatıyordu. Chan kucağındaki cips kasesini alıp koltuğa koyduktan sonra küfürler eşliğinde pencereyi kapatmak için ayaklandı.
"Amına koyayım şu evde bile huzur yok. Sikecem şimdi dağı taşı o olacak." son bir haftadır planladığı hiçbir şey istediği gibi gitmiyordu. Her zaman çok planlı olup her adımını önceden düşünürdü. Yiyeceği yemeği, gideceği mekanları, alacağı nefesin bile planlı olmasını isterdi. Şimdi tam aksine her şey onu delirtmek istercesine boktan bir yola sapmış tepetaklak olmuştu.
Pencereyi kapatıp televizyonda oynayan filme dönüp baktıktan sonra hevesinin kaçtığını fark etti. Bu filmi bir hafta öncesinde izlemesi gerekiyordu ama o hala ilk bir saatini bile bitirememişti. Kumandayı alıp televizyonu kapattı. Cebindeki telefonu eline aldı ve yakın arkadaşı olan Changbin'i rehberden bulup ara tuşuna bastı. Telefon birkaç saniye çaldıktan sonra "Öldüğünü düşünmeye başlamıştım." diye direkt olaya girdi Changbin. "Sadece iki saat yoktum abartma yine." dedi Chan bıkkın sesiyle. Huysuzluğu yine üstünde diye geçirdi içinden, Changbin. Aslında böyle değildi yakın arkadaşı, biliyordu. Belki bazen çok sinirli ve tripli olabiliyordu ama son zamanlarda arkadaşında bir değişim vardı. Farkındaydı, Chan'a sorsa bile 'bir şeyim yok' diyerek geçiştiriyordu arkadaşını.
"Bunaldım evde, nerdesin?" diyerek Changbin'in saçmalama ihtimalinin önüne geçti. "Ödev için birkaç kitap almam gerekiyordu kitapçıya yürüyorum." Changbin edebiyat okuyordu. Kitaplara, sözcüklere, anlamsız uzun cümlelere bayılırdı. "Yine mi?" dedi Chan. "Bir kere gelip denemek ister misin? Yoksa evde yaşlı amcalar gibi oturup söylenmeyi mi tercih edersin?"
Chan kitapları pek sevmezdi. Arkadaşının ısrarıyla sürekli bir şeylere başlar ama o kadar meşguliyetinin içinde kitaba zaman ayıramazdı. Tekrar eline aldığında ise çoktan olayları unutmuş olurdu. Ama bugün gerçekten gün istediği gibi ilerlemiyordu ve bu onu sinirlendirmeye başlamıştı. O yüzden arkadaşını görmek ona iyi gelebilirdi. "İyi geliyorum. Konum at." "Sen ciddi misin?" açıkcası Changbin teklifinin kabul edileceğini hiç düşünmemişti. Zaman geçtikçe bir şeylerin ters gittiğine daha da emin oluyordu. Ne kadar bir şeylerden şüpheleniyor olsa da arkadaşının üstüne gidip onu sorgulamamalıydı çünkü her an vazgeçip yorganın altına girebilirdi Chan. Chan'ın ona cevap vermesine izin vermeden devam etti "Atıyorum hemen." dedi ve telefonu kapatıp hemen konumunu Chan'a gönderdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Milk and Honey • hyunchan
Fanfictionbir leylek ağzıyla minik bir bedeni annesinin kucağına bıraktı. O gün her taraf şenlik yeri gibiydi. Küçük bedenin gülümsemesinin acıyla son bulacağını kimse tahmin bile edemezdi. Chan lanetli olduğunu düşündüğü kalbini birine vermek için çok korkak...