mağaranın içindeki canavar

26 6 0
                                    




"Anne!" boğazındaki düğüm yüzünden ağzından zar zor çıkardığı kelime acı bir haykırış gibiydi. Gözlerinin bulanıklığı nerede olduğunu anlamasına engel oluyordu. "Anne nerdesin?" daha yüksek sesle bağırdı. Adımları hızlı ve dengesizdi. Bedenini bir sağa bir sola doğru yöneltiyor ama yolunu bulamıyordu. "Annecim nerdesin?" sesinde bir gariplik sezdi. Ağlamaktan acıyan gözleriyle sol tarafında beliren aynaya baktı korkarak. Küçük bir çocuk bakıyordu oradan ona. Chan'ın küçüklüğü.

Aynaya baktığı sırada yüksek bir gürültü duydu. Patlama gibiydi. Korkarak kafasını sesin geldiği odaya çevirdi. Koşarak kapıya ulaştı ve içeride kim varsa açması için kapıyı yumruklamaya başladı. "Annecim içerde misin?" odadan çığlık sesi geliyordu. Bir kadın ağıtlar eşliğinde ağlıyordu. Chan'ın içindeki korku başının dönmesine neden oldu. "Hepsi senin yüzünden!" kadının bağırışıyla ayağının altındaki zemin çöktü, Chan bir yerlere tutunmak için kollarını uzattı ama başaramadı. Düşüyordu.

Hızlı nefeslerle yatağından sekti Chan. Alnındaki terler yüzünün her yerine yayılmıştı. Yine korktuğu şey olmuştu, kabusları asla peşini bırakmıyordu. Ağrıyan başını iki eliyle ovalamaya başladı. Artık ne yapacağını bununla nasıl baş edeceğini bilmiyordu.

Yatağından usulca kalktı ve çalışma masasının üzerinde duran paketi avcunun içine aldı. İçinden bir dal çıkardı, dudaklarının arasına yerleştirdi. Her hamlesini yaparken oldukça yavaştı Chan. Sanki üstünde bir ağırlık taşıyor ve o ağırlığı kaldıracak gücü bulamıyordu. Paketi tekrar yerine bıraktığında yanında duran çakmağı alıp dudaklarının arasındaki zehir yuvasını ateşe verdi. Derin bir nefes çekti ve başının ağrısının geçmesini umdu.

Sigarasından birkaç nefes daha alırken bu kez adımlarını küçük balkonuna yönlendirdi. Belki hava almak ona iyi gelebilirdi. Zaten bu gece artık uykunun onu terk ettiğinin farkındaydı. Üç saatlik uykuyla gününe devam etmeliydi, tıpkı önceki günler gibi. Balkon kapısını açtı ve kendini soğuk havanın kucağına attı. Vücudu anında titremeye başlamıştı.

Gözleri uykusuzluktan çökmüştü artık. Kafasının içinde o kadar düşünce vardı ki hangisinden başlayacağına bile karar veremiyordu. Düşünmek istemedi Chan. Yorulmuştu artık. Dolan gözlerini gökyüzüne çevirdi ve derin bir nefes aldı sigarasından. Boşluğun içinde kaybolmuş hissediyordu. Sürekli koşturmasına, çıkışı aramasına rağmen asla doğru kapıyı bulamıyordu. Zihni onunla alay edercesine en kuytu köşeden onu en çok yaralayan anıları bir bir sergiliyordu beyaz perdede. O an içinden annesine mesaj atmak geçiyordu ama bu fikir sadece orada belirmekle kalıyordu. Devamını asla getiremiyordu Chan.

Telefonunu çıkardı saatin gecenin üçü olduğunu o an fark etti. Bir saattir burada öylece kendine acı çektiriyordu. Belki yardıma ihtiyacı vardı ama nasıl yardım isteyeceğini öğretmemişlerdi ona. Aksine yardım istemenin acizlik olduğunu söylerdi annesi. Arkadaşını arama konusunda emin değildi. Belki uyuyordu ve onu uyandırıp rahatsız etmek istemiyordu. Ama boğazındaki ellere daha fazla tahammülü kalmamıştı. Biraz daha kendi kendiyle kalırsa bedenini balkondan aşağı atabilirdi. O yüzden Changbin'i aramaya karar verdi.

Telefon bir süre çaldığında Chan, arkadaşının uyuduğunu düşünüp kapatacağı sırada "Alo." diyen Changbin'in sesiyle durakladı. "Nerdesin?" arkadan gelen müzik sesiyle arkadaşının uyumadığını anlamıştı. "Bardayım. Bir sorun yok değil mi?" Chan bu soruya doğru cevabı vermeyeceğini çok iyi biliyordu. O yüzden aklına ilk gelen yalanı ortaya attı. "Ders çalışıyordum sonra uyku tutmadı." yalan söylemeye alışmıştı artık. Belki çoğu zaman yakalanıyordu Changbin'e ama arkadaşı onu hiç bozuntuya vermiyordu. Gerçekten şanslı olduğunu düşünüyordu Chan. Boktan hayatında onun için mucizeydi Changbin.

Milk and Honey • hyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin