saat dördü çoktan geçmiş durumda

19 4 0
                                    



  Chan keskin baş ağrısıyla kapalı gözlerini buruşturdu. Kulaklarına bir uğultu sesi geliyordu ama gözünü açmak çok zordu onun için. Uykusu vardı hala. "Onu öldürecem." ses biraz daha netleşirken Chan eliyle başını ovdu ağrısının geçmesi için. Gözlerini araladığında ise yukarıdan ona bakan Minho'yu görünce yerinde sekti. "Uyandı." dedi, kime konuştuğunu bilmiyordu Chan. Şu an burada olmak onu çok utandırıyordu, bir daha alkol içmeyecekti. Yani belki bir süre.

   "Sen..." Changbin arkadaşına yaklaştı, işaret parmağını tehdit eder şekilde sallıyordu. "Nasıl beni aramazsın?" ciyaklıyordu. "Birazcık sessiz olabilir miyiz?" Chan gerçekten büyük bir baş ağrısıyla mücadele ediyordu. "Seni öldürürüm." omzuna bir yumruk geçirdi Chan'ın. "Hem beni aramıyorsun hem de özür bile dilemiyorsun." Changbin sinirli gibi görünüyordu ama aslında üzgündü. Chan'ın ondan bu kadar uzaklaşması onu gerçekten çok üzüyordu. "Özür dilerim." Chan mahçuptu çünkü biliyordu arkadaşının nasıl hissettiğini. "Değişik bir ikilisiniz." Minho onları izlerken konuştu. Dışardan biraz garip gözükebiliyorlardı bazen.

  "Hyunjin nerde?" Changbin ortamın havasını dağıtmak istedi, biraz daha Chanla konuşursa ağlardı çünkü. "Markete gitti." dedi Minho. "Arkadaşın gece omlet isterim diye ağlamış o da malzeme almaya gitti." Chan bunu hatırlamıyordu, birçok şey gibi. Dün geceyi düşününce belli sahneler canlanıyordu zihninde ve onlar Chan'ın utanmasına fazlasıyla yeterliydi. "Gerçi benim için bir kere gitmemiştir markete." alttan alta imada bulunuyordu ama şu an Chan bunu düşünmek için fazla yorgundu.

  Chan yattığı yeri toparlarken dış kapının açılma sesiyle vücudu gerildi. Hyunjin gelmişti. Onu görmek istemiyordu. "Kim bana yardım edecek." salonun kapısında dikilip elindeki poşetleri havaya kaldırırken konuştu Hyunjin. "Beni ele." dedi Minho, telefonda oyun oynuyordu bir süredir. "Beni zaten ele." Changbin konuştuktan sonra önünde duran sehpanın üstüne ayaklarını uzattı. Chan kalmıştı geriye. Hayır diyemezdi o istemişti omleti. Hatırlamasa bile.

   "Ben yardım ederim." sesi o kadar kısıktı ki duyduklarından emin bile değildi ama Hyunjin kafasını salladığında duyduğunu anladı. Genç oğlan mutfağa yöneldiğinde Chan da peşinden gitti. Hyunjin elindeki poşetleri masanın üstüne bıraktı. "Nasıl seversin omleti?" diye sordu Chan'a. "Fark etmez sana bırakıyorum." zaten böyle bir şey istediği için çok mahçuptu bir de ona istediği gibi yaptırtamazdı. "Tamam o zaman." nasıl yapacağını düşündü Hyunjin.

   Eline aldığı biberleri yıkadıktan sonra doğrama tahtasına yerleştirdi. "Sen de geriye kalan malzemeleri yıkar mısın?" Chan'ın mutfakta nasıl olduğunu bilmiyordu o yüzden kolay işler verecekti ona. Chan denileni yapıp poşetin içindeki sebzeleri çıkardı ve yavaş yavaş yıkadı onları. Alkol yüzünden kötü hissediyordu kendini. Evde olsa akşama kadar uyurdu büyük ihtimalle.

   "Dün için özür dilerim." gerçekten aptal gibi hissediyordu kendini. "Özür dilenecek bir şey yok." dedi hyunjin, biberleri doğramayı bitirmişti. Chan elindeki domatesleri verdi ona. "Bence var. Uğraştırdım seni." Hyunjin bakışlarını Chan'a çevirdi, utanıyordu karşısındaki bunu anlayabiliyordu. "Uğraşmadım. İstemesem bana hiçbir şey yaptıramazdın." öyleydi. Hyunjin istemese dünya umrunda olmazdı. "Ne yani o halde bırakır mıydın beni?" niye bunu sorguluyordu ki? Hyunjin onayladı kafasıyla Chan'ı "Aynen öyle."

  "İstedin yani. İstedin derken öyle şey anlamda değil hani insanlık namına istedin yani." utanmak onun saçmalamasına neden oluyordu. Hyunjin kıkırdadı. "Kasma kendini bu kadar." Chan'ın yüzü kızarmıştı ve bu komik gözüküyordu Hyunjin için. Chan kaşlarını çattı "Kasmıyorum zaten ne alaka?" yalan, kasıyordu. Hatta o kadar çok kasıyordu ki kasları ağrımıştı artık. "Belli." kafasıyla yüzünü işaret etti. Chan hızlıca parmaklarını yüzüne götürdü. "Ne var suratımda." kızmaya başlamıştı. Elindeki domatesi kaldırıp "Buna benziyorsun." dedi Hyunjin.

Milk and Honey • hyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin